Albert Einstein’ın Hayatı

25 Şubat 2022

Albert Einstein Bilmeniz Gerekenler Hakkında Kısaca Ad – Soyad: Albert Einstein Doğum Tarihi: 14 Mart 1879 Doğum Yeri: Ulm, Württemberg, Almanya Ölüm Tarihi: 18 Nisan 1955 Ölüm Yeri: Princeton, New Jersey, Amerika Albert Einstein (Doğum: 14 Mart 1879, Ulm, Württemberg, Almanya – Ölüm: 18 Nisan 1955, Princeton, New Jersey, ABD), Almanya doğumlu Yahudi teorik fizikçidir....

Albert Einstein Bilmeniz Gerekenler Hakkında Kısaca

Ad – Soyad: Albert Einstein

Doğum Tarihi: 14 Mart 1879

Doğum Yeri: Ulm, Württemberg, Almanya

Ölüm Tarihi: 18 Nisan 1955

Ölüm Yeri: Princeton, New Jersey, Amerika

Albert Einstein (Doğum: 14 Mart 1879, Ulm, Württemberg, Almanya – Ölüm: 18 Nisan 1955, Princeton, New Jersey, ABD), Almanya doğumlu Yahudi teorik fizikçidir. Matematik ve fizik dallarındaki çalışmalarıyla ün salmış, özel genel görelilik teorilerini geliştirme çalışmalarıyla Nobel Fizik Ödülü’ne layık görülmüştür. Einstein genellikle 20. yüzyılın en etkili fizikçisi olarak kabul edilmektedir.

 

Albert Einstein’ın çocukluğu ve eğitimi

Almanya’nın Ulm kentinde dünyaya gelen Einstein’ın ebeveynleri laik, orta sınıf Yahudilerdi. 1880 yazında ailesi buradan ayrılarak Münih’e taşındı. Babası Hermann Einstein, aslen bir kuş tüyü satıcısıydı ve Münih’e taşındıktan sonra amcası Jakob ile bir elektrik şirketi kurdular. Annesi Pauline Einstein, yetenekli bir piyanistti. Albert iki yaşındayken kız kardeşi Maja dünyaya gözlerini açtı.

Albert Einstein, okula başlamadan önce konuşmada zorluklar yaşamıştır ve bu durum ailesini kaygılandırarak doktora götürmüşlerdir. Dört beş yaşlarında hasta bir şekilde yatarken, babası Albert’in oyalanması ve neşelenmesi için ona manyetik bir pusula verdi. Küçük yaşlarda tanıştığı pusula dikkatini çekmiş ve kendisinde büyük bir merak uyandırmıştı.

Albert Einstein, Yahudi kökenli ancak dindar olmayan bir aileden geliyordu. Çocuklarının eğitimini daha çok düşünen anne ve baba Albert’i, evlerine yakın bir bölgede iyi eğitim verdiğini düşündükleri Katolik Hristiyan İlkokuluna yazdırdılar. Okuldaki sıkı disiplinden ve ezberci eğitim anlayışından rahatsız olan Einstein, yine de yüksek notlar almış ve sınıf atlamıştır.

Eğitimin yanında çocuklarının müzikle iç içe olmasını isteyen anne Pauline, Albert’i keman derslerine, Maja’yı ise piyona derslerine gönderdi. Albert Einstein altı yaşından on dört yaşına kadar keman derslerine devam etti ve özellikle Mozart, Beethoven sonatları çalmaktan çok keyif alıyordu.

Albert Einstein dokuz yaşındayken Katolik Hristiyan İlkokulundan ayrıldı ve yine bu şehirdeki Luitpold Gymnasium ortaokulunda eğitimine devam etti. Bu okulda Albert en çok Latince ve matematik derslerindeki mantığı seviyordu ve bu derslerden en yüksek notları alıyordu. Ancak bu okul, ilkokulda eğitim gördüğü okuldan daha sıkı bir disiplin anlayışına sahipti. Einstein burada öğretmenleri ile sürekli tartışıyordu ve öğretmenleri onun isyankar ve bağımsız kişiliğinden haz etmiyorlardı. Hatta bir öğretmen ona asla bir şey olamayacağını söyledi.

Einstein, hayatında şahit olduğu iki “harikanın” ilk yıllarını derinden etkilediğini yazardı. Bunlardan ilki, beş yaşında bir pusula ile karşılaşmasıydı. Görünmez güçlerin iğneyi saptırabileceği konusunda şaşkına dönmüştü. Bu, görünmez güçlere karşı ömür boyu sürecek bir hayranlığa yol açacaktır. İkinci ise, 12 yaşında “kutsal küçük geometri kitabı” olarak adlandırdığı, bir çırpıda bitirdiği bir geometri kitabı keşfettiğinde geldi.

Albert Einstein’ın üzerindeki bir diğer önemli etki, evlerine sık sık akşam yemeğine gelen Yahudi tıp öğrencisi olan Max Talmud (daha sonra Max Talmey) idi.  Ailenin bu yemeği düzenlemesinde ki amaç, eski bir Yahudi geleneği olan yoksul bir öğrenciyi evinde yemeğe davet etmek içindi. Talmud’un her haftada bir akşam olmak üzere gerçekleştirdiği ziyaretler, Einstein on yaşındayken başladı ve beş yıl boyunca sürdü. Einstein, yemekte tanıştığı üniversite öğrencisi ile konuşmaktan hoşlanıyordu ve Talmud kısa bir sürede Einstein’ın sıradan bir çocuk olmadığını yaptıkları matematik, bilim ve felsefe sohbetlerinden anlamıştı. Albert on üç yaşına geldiğinde Talmud, ona  Immanuel Kant’ın “Saf Aklın Eleştirisi” kitabını getirdi. O küçük yaşında kitabı anlamakta hiç zorlanmayan Einstein, okulunda da sürekli Kant hakkında konuşmaya başladı. Daha sonrasında Talmod, Albert’e Öklid’in “Elemanlar” kitabını getirdi. Einstein kitaptaki problemleri çözmek ile kalmamış, alternatif ispatlar da bulmuştur.

Albert Einstein on bir yaşına geldiğinde evde din dersleri almaya başladı. Bu dönemde dine büyük bir şevk duymaya başladı. Dini şarkılar yazıyor, Yahudiler için helal olan gıdaları yiyordu. Ancak Einstein’ın dini şevki çok uzun süreli olmadı. Okuduğu bilim kitaplarının kutsal kitaplarla çeliştiğini gördü ve her çeşit otoriteye şüpheci bir tavır geliştirdi.

Ailesi, Einstein’ın problem çözme kapasitesinin farkına varmış ve amcası Jakob kendisine bir cebir kitabı vermişti. Bu kitap üzerinde de çalışmalar yapmaya başlayan Albert, en zor ve en karmaşık problemleri bile çözebiliyordu. Aynı yılın yazında Pisagor teoreminin tekrar bir ispatını yaptı. On altı yaşına geldiğinde integral ve diferansiyel hesaplamaları ile analitik geometriyi tek başına öğrenmişti.

Einstein’ın eğitim hayatı, babasının iş hayatında tekrarlanan başarısızlıkları yüzünden kesintiye uğradı. 1894 yılında Einstein’ın babası ve amcasının şirketi 14 yılın ardından iflas etti. İki aile birlikte İtalya‘ya giderek şanslarını orada denemek istedi. Bu dönemde ailesi Albert’in Münih’te bir pansiyonda kalarak okulunu Gymnasium’da bitirmesini istemiştir. Bu sırada Einstein’ın liseyi bitirmesine daha üç yıl vardı. Münih’te geçirdiği altı aydan sonra psikolojik bunalım yaşadı. Ayrıca yaklaşan askeri görev beklentisiyle itilen Einstein, hemen aile hekiminden ailesinin yanında durmasına dair bir rapor aldı ve ailesine haber vermeden İtalya’ya gitti.

Albert Einstein İtalya’ya geldiğinde eğitimini yarıda bırakmak istemedi. Ailesine, derslerine çalışarak İsviçre’deki Federal Politeknik Okulu’na gireceğini söyledi. Teknik okul kabul için bir lise diploması istemiyordu ancak kabul sınavlarının geçilmesi şartıydı. Normalde 18 yaşından küçük öğrenciler sınavlara giremiyordu fakat reşit olmayan Einstein’ın babasının özel izniyle sınavlara girmesine izin verilmişti.

Albert Einstein babasının tavsiyesi üzerine okulun mühendislik bölümüne başvurdu ancak kabul sınavındaki sayısal bölümlerden üstün dereceler alırken diğer bölümlerdeki eksikliklerinden dolayı başarısız oldu. Politeknik okulunun yöneticisi Einstein’ın potansiyelini gördü ve onun bir İsviçre lisesinde resmi eğitimini bitirmesi şartıyla bu okula tekrar başvurmasını tavsiye etti. Einstein’ın ailesi bu öneriyi kabul ederek onu İsviçre’nin Aarau kentinde Jost Winteler tarafından yönetilen Argovian Kanton Okulu’na kayıt yaptırdı. Bu sırada Almanya’da zorunlu askerlik görevi gelen Einstein, babasına Almanya vatandaşlığından çıkmak istediğini söyledi. Babası Einstein’ın bu isteğini onayladı ve gerekli işlemler yapıldı. 1896 yılında Almanya vatandaşlığından çıkan Einstein, 1901 yılına kadar İsviçre vatandaşlığını da almadı ve beş yıl boyunca hiç bir ülke vatandaşı olarak görünmedi.

Albert Einstein, Argovian Kanton Okulu’ndan lise diplomasını alarak Politeknik Okulu’nun yolunu tuttu. 18 yaşından altı ay küçük olmasına rağmen okul tarafından kabul edildi. Bu okulda ilgi alanı da olan fizik bölümüne girmeyi tercih etti. Dönemin ünlü matematikçileri ve profesörleri Adolf Hurwitz ve Hermann Minkowski Einstein’ın hocalarındandı. Einstein’ın çocukluktan beri süre gelen bir eğitim sistemi anlayışı vardı, eğer bir hocayı ya da konuyu sevmiyor ise o derse girmiyordu. Bu okulda gördüğü eğitim yılları boyunca ders notu tutmayan Einstein, hayatının sonuna kadar arkadaşı olan Marcel Grossman’ın büyük bir özveri ile tuttuğu ders notları sayesinde sınavlarda başarılı olmuştur.

Albert Einstein, okuldaki üçüncü senesinde, Profesör Heinrich Weber’in elektroteknik laboratuvarı dersini aldı. Ayrıca derste kendi tasarladığı deneyleri de yapıyordu. Laboratuvarda kendi çalışmalarını yapabilmek için girmediği çok ders olmuştu. Weber’in fizik konularındaki derslerini yetersiz bulan Einstein’ın bu dönemdeki davranışları ukala ve saygısız olarak nitelendiriliyordu.

Zürih’te geçirdiği eğitim hayatının yanı sıra, bir matematikçi olan Marcel Grossmann, uzay ve zaman hakkında uzun sohbetler yapmaktan keyif aldığı Michele Besso gibi sadık arkadaşlarıyla burada tanışmıştır. Ayrıca ileride eşi olacak Sırbistan’dan bir fizik öğrencisi olan Mileva Maric ile de burada tanıştı. Einstein ve Mileva çoğu zaman birlikte fizik çalışıyor, kitaplar inceliyorlardı. Üniversitenin son senesinde evlenmeye karar vermişlerdir.

Federal Politeknik Okulu’ndan 1900 yılında fizik diploması ile mezun oldu. Okulda akademisyen olarak kalarak bilimsel çalışmalarına burada devam etmek isteyen Einstein, öğrenciyken gösterdiği davranışlar nedeni ile uzun süre, bu okul dahil hiçbir akademik kurumdan olumlu cevap alamadı.

 

Albert Einstein’ın mezuniyetinden mucize yılına

1909 yılında mezun olan Einstein, hayatının en büyük krizlerinden biriyle karşı karşıya kaldı. Başvurduğu her akademik pozisyon için geri çevrildi. Daha sonra bu konu hakkındaki fikirlerini, “Weber benimle dürüst olmayan bir oyun oynamamış olsaydı, uzun zaman önce (bir iş) bulurdum” diyerek aktardı.

Tüm bu olayların yanı sıra, Einstein’ın Mileva Maric ile olan ilişkisi derinleşti ancak ailesi bu ilişkiye şiddetle karşı çıktı (Özellikle ailesi Doğu Ortodoks Hristiyan olduğu için). Ancak Einstein ailesine meydan okudu ve 1902 yılının Ocak ayında, Albert ve Maric’in kaderi bilinmeyen Lieserl adlı bir çocukları bile oldu (Genellikle kızın öldüğü ya da evlatlık verildiği düşünülmektedir). Mileva Maric, kızını ailesinin yanına, Novi Sad’a giderek dünyaya getirmiştir.

1902 yılında Einstein belki de hayatının en düşük noktasına ulaştı. Babasının işi iflas etti ve Mileva ile evlenemez, işsiz bir aileyi geçindiremezdi. Çaresiz ve işsiz olan Einstein, çocuklara ders veren düşük dereceli işlere girdi ancak bu işlerden bile kovuldu.

Albert Einstein’ın hayatının dönüm noktası sayılacak olay, eski bir sınıf arkadaşının babasının Bern’deki patent ofisinde müfettiş asistanı olarak çalışmaya başlamıştır. Bu işte çalıştığı süre boyunca, elektromanyetik cihazların patentini incelemiştir. Bu sıralarda, Einstein’ın babası ciddi bir şekilde hastalandı ve ölmeden hemen önce, oğlunun Maric ile evlenmesini kutsadı. Einstein, yıllarca babasının onun başarısız olduğunu düşünerek öldüğünü hatırlayarak büyük bir üzüntü yaşayacaktı.

İlk kez küçük ama istikrarlı bir gelirle Einstein, Maric ile evlenecek kadar kendine güveniyordu. Mileva ailesinin yanından Einstein’ın yanına geldi ve  6 Ocak 1903’te evlendiler. Bu evlilikten sırasıyla oğulları Hans Albert ve Eduard dünyaya geldi. Daha sonra kuzeni ile bir ilişkiye başlayan Einstein eşinden boşanarak, 1919 yılında ikinci evliliğini Elsa ile yapmıştır. Çiftin çocukları olmadı ancak Elsa’nın önceki evliliğinden olan iki kızı ile birlikte yaşamışlardır.

 

Albert Einstein’ın mucize yılı

Albert Einstein’ın kariyeri Annus Mirabillis (Mucize Yılı) olarak adlandırılan 1905 yılında en üst seviyeye çıktı.  Bir yıl içerisinde Annalen der Physik dergisinde her biri modern fiziğin gidişatını değiştirecek dört makale yayınladı. Bu makaleler:

1- Einstein’ın fotoelektrik etkiyi açıklamak için kuantum teorisini ışığa uyguladığı “Über einen die Erzeugung und Verwandlung des Lichtes betreffenden heuristischen Gesichtspunkt” (“Işığın Üretimi ve Dönüşümüne İlişkin Sezgisel Bir Bakış Açısı Üzerine”) : Işık küçük paketler halinde – daha sonra fotonlar olarak adlandırılır- oluşursa, bir metaldeki elektronları kesin bir şekilde nakavt etmelidir.

2- “Über die von der molekularkinetischen Theorie der Wärme geforderte Bewegung von in ruhenden Flüssigkeiten suspendierten Teilchen” (“Moleküler-Kinetik Isı Teorisinin Gerektirdiği Durağan Sıvılarda Askıya Alınan Küçük Parçacıkların Hareketi Üzerine”) : Bu makale, Einstein’ın ilk önerdiği atomların varlığının deneysel kanıtı. Durgun suda asılı duran küçük parçacıkların Brown hareketi adı verilen hareketini analiz ederek, itişip kakışan atomların boyutunu ve Avogadro’nun sayısını hesaplayabildi (bkz: Avogadro Yasası).

3- “Zur Elektrodynamik bewegter Körper” (“Hareketli Cisimlerin Elektrodinamiği Üzerine”) : Einstein, matematiksel özel görelilik teorisini ortaya koydu.

4- “İst die Trägheit eines Körpers von seinem Energieinhalt abhängig?” (“Bir Cismin Eylemsizliği, Enerji İçeriğine Bağlı mıdır?”) : Görelilik teorisinin E = mc² denklemine yol açtığını gösteren, neredeyse sonradan akla gelen bir düşünce olarak sunulan bu makale, Güneş’in ve diğer yıldızların enerji kaynağını açıklayan ilk mekanizmayı sağladı.

Diğer bilim adamları, özellikle Henri Poincaré ve Hendrik Lorentz, özel görelilik teorisinin parçalarına sahipti, ancak tüm teoriyi bir araya getiren ve bunun evrensel bir doğa yasası olduğunu ilk fark eden Albert Einstein oldu. Einstein’ın Mileva’ya yazdığı bir özel mektupta “bizim teorimizden” söz etti ve bu, bazılarının onun görelilik teorisinin kurucularından biri olduğu yönünde spekülasyon yapmasına yol açtı.

19. yüzyılda fiziğin iki ayağı vardı: Newton’un hareket yasaları ve Maxwell’in ışık teorisi. Albert Einstein, bunların çelişki içinde olduğunu ve birinin düşmesi gerektiğini anlamakta yalnızdı.

Geriye dönüp bakıldığında, Einstein’ın patent ofisindeki işi onun için bir lütuftu. Patent başvurularını incelemeyi hemen bitirecek ve ona 16 yaşından beri takıntılı olan vizyonu hayal etmesi için zaman bırakacaktı: Bir ışık huzmesinin yanında yarışsaydınız ne olurdu?… Federal Politeknik Okulu’ndayken,  James Clerk Maxwell’in ışığın doğasını tanımlayan denklemlerini incelemiş ve Maxwell’in kendisinin bilmediği bir gerçeği keşfetmişti;  Ne kadar hızlı hareket edilirse edilsin ışığın hızının aynı kaldığı.. Ancak bu, Newton’un hareket yasalarını ihlal etmekteydi çünkü  Isaac Newton’un teorisinde mutlak hız yoktu. Bu kavrayış, Einstein’ı görelilik ilkesini formüle etmeye yöneltti: “Işığın hızı, herhangi bir eylemsiz çerçevede (sürekli hareket eden çerçeve) sabittir.”

 

Albert Einstein’ın genel görelilik ve öğretmenlik kariyeri

İlk başta Albert Einstein’ın 1905 makaleleri fizik topluluğu tarafından göz ardı edildi. Bu durum yalnızca bir fizikçinin, belki de kendi kuşağının en etkili fizikçisi olan kuantum teorisinin kurucusu Max Planck’ın dikkatini çekmesinden sonra değişmeye başladı. Planck’ın övgü dolu yorumları ve yavaş yavaş teorilerini doğrulayan deneyleri sayesinde Einstein, Solvay Konferansları gibi uluslararası toplantılara ders vermeye davet edildi ve akademik dünyada hızla yükseldi.

Einstein’a Zürih Üniversitesi, Prag Üniversitesi, İsviçre Federal Teknoloji Enstitüsü ve son olarak 1913’ten 1933’e kadar Kaiser Wilhelm Fizik Enstitüsü’nün direktörlüğünü yaptığı Berlin Üniversitesi de dahil olmak üzere giderek daha prestijli kurumlarda bir dizi pozisyon teklif edildi.

1908 yılında oldukça büyük bir bilim adamı olarak tanınan Albert Einstein, Bern Üniversitesi’nde öğretmenlik yapmaya başladı. Ardından 1909 yılında patent ofisindeki işinden ve öğretmenlikten ayrılarak Zürih Üniversitesi’nde fizik doçentliğine başladı. 1911 yılında Prag’da bulunan Karl Ferdinand Üniversitesi’nde profesörlük unvanı aldı ve birkaç yıl sonra Almanya’ya dönerek Kaiser Willhelm Fizik Enstitüsü’nde yönetici ve Berlin Humboldt Üniversitesi’nde de profesör olarak görev aldı. Bu işlerinden sonraki yapacağı sözleşmelerde öğretmenlik görevlerini oldukça azaltan maddeler yer alıyordu.

Albert Einstein’ı 1905’ten 1915 yılına kadar tüketen derin düşüncelerden biri, kendi teorisindeki çok önemli bir kusurdu: Teorisinde yerçekimi veya ivmeden hiç bahsetmiyordu. Arkadaşı Paul Ehrenfest ilginç bir gerçeği fark etti. Bir disk dönüyorsa, çemberi merkezinden daha hızlı hareket eder ve bu nedenle (özel görelilik ile) çevresine yerleştirilen metre çubukları küçülmelidir. Bu, Öklid düzlem geometrisinin disk için başarısız olması gerektiği anlamına geliyordu. Önümüzdeki 10 yıl boyunca Einstein, uzay-zamanın eğriliği açısından bir yerçekimi teorisi formüle etmekle meşgul olacaktı. Einstein’a göre Newton’un yerçekimi kuvveti aslında daha derin bir gerçekliğin yan ürünüydü: uzay ve zamanın dokusunun bükülmesi.

Kasım 1915’te Einstein, başyapıtı olarak kabul ettiği genel görelilik kuramını nihayet tamamladı. 1915 yazında Einstein, Göttingen Üniversitesi’nde, birkaç gerekli matematiksel ayrıntıdan yoksun, genel göreliliğin tamamlanmamış bir versiyonunu tamamen açıklayan iki saatlik altı ders vermişti. Üniversitesindeki dersleri organize eden ve Einstein’la yazışmakta olan matematikçi David Hilbert, daha sonra bu ayrıntıları tamamladı ve Kasım ayında, Einstein’dan sadece beş gün önce, genel görelilik üzerine sanki teori onunmuş gibi bir makale sundu. Einstein hayrete düştü ve aralarında bir kırgınlık başladı. Ancak daha sonra farklılıklarını düzelterek arkadaş kaldılar. Einstein bir mektubunda Hilbert’a şöyle yazdı: “ Aramızda, nedenini daha fazla analiz etmek istemediğim kesin bir kızgınlık var. Onunla ilişkili acı hissine karşı ve tam bir başarı ile savaştım. Seni yine hiç bitmemiş bir nezaketle düşünüyorum ve aynısını benimle denemenizi rica ediyorum. Kendilerini bu perişan dünyadan bir şekilde kurtaran iki adamın birbirine zevk vermemesi nesnel olarak üzücü. “

Bugün fizikçiler, denklemlerin türetildiği eylemi Einstein-Hilbert eylemi olarak adlandırıyorlar, ancak teorinin kendisi yalnızca Einstein’a atfediliyor.

1916 yılında Alman Fizik Derneği’nin başkanı olan Albert Einstein, yeni görecelik kuramına göre başka bir yıldız ışığının güneş tarafından kırılacağını hesaplamıştır. Şöhreti sürekli artan Einstein’ın bir yandan evliliği parçalanıyordu. Sürekli olarak yoldaydı, uluslararası konferanslarda konuşuyordu ve görelilik düşüncesinde kayboldu. Eşi Mileva ile sık sık çocukları ve yetersiz mali durumları hakkında tartışıyorlardı. Evliliğinin biteceğine ikna olan Einstein, daha sonra evleneceği kuzeni Elsa ile bir ilişkiye başladı. Daha sonrasında karısı Mileva’dan boşandığında, eğer bir Nobel Ödülü kazanırsa alabileceği parayı ona vermeyi kabul etti.

Albert Einstein’ın 1911 yılında ortaya attığı genel görelilik kuramı, 1919 yılında Arthur Eddington’un güneş tutulması gözleminde doğrulanmış ve Einstein’ın ünü tüm dünyaya yayılmıştır. 1921 yılında “fotoelektrik etkisi” açıklaması ile Nobel Fizik Ödülü’ne layık görüldü. 1925 yılında da Royal Society tarafından verilen “Copley Medal” ödülünü almıştır.

 

Albert Einstein’ın şöhreti ve nobel ödülü

Albert Einstein’ın çalışması, I. Dünya Savaşı’ndan dolayı kesintiye uğradı. Ömür boyu pasifist olan Einstein, Almanya’nın savaşa girmesine karşı çıkan bir manifestoyu imzalayan, Almanya’daki dört entelektüelden yalnızca biriydi. Milliyetçiliği “insanlığın kızamıklığı” olarak adlandırdı. “Böyle bir zamanda insan ne kadar zavallı bir hayvan türüne ait olduğunu anlar” diye yazdı.

1918 yılının Kasım ayında savaştan sonra ortaya çıkan kaosta radikal öğrenciler, Berlin Üniversitesi’nin kontrolünü ele geçirdi ve kolej rektörünü, birkaç profesörü rehin aldı. Pek çok kişi, yetkilileri serbest bırakması için polisi aramanın trajik bir çatışmaya yol açacağından korktu. Albert Einstein, hem öğrenciler hem de öğretim üyeleri tarafından saygı gördüğü için bu krize aracılık edecek mantıklı bir adaydı. Bunun üzerine Einstein, Max Born ile birlikte sorunu çözen bir uzlaşmaya aracılık etti.

Savaştan sonra yaşanan bir diğer olay; Einstein’ın Güneş’in yakınında sapmış yıldız ışığı tahminini test etmek için iki keşif gezisi gönderildi. Biri Batı Afrika kıyılarındaki Principe adasına, diğeri ise 29 Mayıs 1919’daki güneş tutulmasını gözlemlemek için kuzey Brezilya’daki Sobral’a yelken açtı. Sonuçlar, 6 Kasım’da Kraliyet Cemiyeti ve Kraliyet Astronomi Cemiyeti’nin ortak toplantısında Londra’da açıklandı. Nobel ödüllü, Royal Society’nin başkanı J. J. Thomson, ” Bu sonuç münferit bir sonuç değil, bütün bir bilimsel fikirler kıtasıdır…. Bu, Newton’dan bu yana yerçekimi teorisi ile ilgili olarak elde edilen en önemli sonuçtur. Kendisiyle bu kadar yakından bağlantılı olan Cemiyetin bir toplantısında ilan edilmesi uygundur. ”

The Times of London’ın manşeti şöyleydi: “Bilimde Devrim—Evrenin Yeni Teorisi—Newton’un Fikirleri Devrildi—Önemli Açıklama—Uzay “Çarpıldı.” Hemen hemen Einstein, Isaac Newton’un halefi olarak dünyaca ünlü bir fizikçi oldu.

Albert Einstein’a dünyanın her yerinden, konuşması için davetler yağmaya başladı. 1921 yılında Einstein Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Japonya ve Fransa‘yı ziyaret ederek birkaç dünya turunun ilkine başlamış oldu. Gittiği her yerde binlerce insan vardı.  Japonya’ya gitmek için yola çıktığında, görelilik teorilerinden ziyade “fotoelektrik etki” için Nobel Fizik Ödülü’nü aldığının haberi geldi. Einstein, kabul konuşması sırasında fotoelektrik etki yerine görelilik hakkında konuşarak izleyicileri şaşırttı.

Albert Einstein ayrıca yeni kozmoloji bilimini başlattı. Denklemleri evrenin dinamik olduğunu, genişlediğini veya daraldığını öngördü. Bu, evrenin statik olduğu yönündeki hakim görüşle çelişiyordu, bu yüzden gönülsüzce kendi evren modelini stabilize etmek için bir “kozmolojik terim” açığa çıkardı. 1929 yılında astronom Edwin Hubble, evrenin gerçekten genişlediğini gördü ve böylece Einstein’ın daha önceki çalışmalarını doğruladı. 1930 yılında Los Angeles yakınlarındaki Mount Wilson Gözlemevi’ni ziyaret eden Einstein, Hubble ile bir araya geldi ve kozmolojik sabiti “en büyük hatası” olarak ilan etti.  Bununla birlikte, son uydu verileri, kozmolojik sabitin muhtemelen sıfır olmadığını, ancak aslında tüm evrenin madde-enerji içeriğine hakim olduğunu göstermiştir. Einstein’ın “gaf” görünüşe göre evrenin nihai kaderini belirlemektedir.

Kaliforniya ziyareti sırasında Einstein’dan City Lights filminin Hollywood’daki ilk gösterimi yapılırken komik aktör Charlie Chaplin’in yanında görünmesi istendi. 1931 yılında ilk gösterimde tanışan ikili arasında şöyle bir diyalog geçti:

Albert Einstein: “Sanatınızla ilgili en çok hayran olduğum şey sanatınızın evrenselliği; Bir kelime bile söylemiyorsunuz ve yine de bütün dünya sizi anlıyor. “

Charlie Chaplin: “Doğru” diye cevapladı ve ekledi, “Ama sizin şöhretiniz benimkinden çok daha büyük; Kimse sizi anlamadığı halde, bütün dünya size hayran.”

Albert Einstein, bu dönemde diğer etkili düşünürlerle de yazışmalara başladı. İnsanlığı savaş tehdidinden kurtarmanın yolları konusunda Sigmund Freud’la (ikisinin de zihinsel sorunları olan oğulları vardı) yazıştı. Hintli mistik Rabindranath Tagore ile bilincin varoluşu etkileyip etkilemediği sorusunu tartıştı. Bir gazeteci, “Onları bir arada görmek ilginçti: Bir düşünürün kafasına sahip şair Tagore ve bir şairin kafasına sahip düşünür Einstein. Bir gözlemciye sanki iki gezegen sohbet ediyormuş gibi geldi. ”

Einstein, nihai kanun koyucu olan bir “eski” olduğuna inandığını belirterek dini görüşlerini de netleştirdi. İnsan ilişkilerine müdahale eden kişisel bir Tanrı’ya inanmadığını, bunun yerine 17. yüzyıl Hollandalı Yahudi filozofu Benedict De Spinoza’nın Tanrı’sına, uyum ve güzellik Tanrısına inandığını yazdı. Görevinin, “Tanrı’nın zihnini okumasına” izin verecek bir ana teori formüle etmek olduğuna inanıyordu. Ben ateist değilim ve kendime panteist diyebileceğimi sanmıyorum. Pek çok farklı dilde kitaplarla dolu devasa bir kütüphaneye giren küçük bir çocuğun durumundayız… Çocuk, belli belirsiz kitapların dizilişindeki gizemli bir düzenden şüpheleniyor ama ne olduğunu bilmiyor. Bana öyle geliyor ki, en zeki insanın bile Tanrı’ya karşı tutumu budur. ”

 

Nazi tepkisi ve Albert Einstein’ın Amerika’ya gelişi

Kaçınılmaz bir son olarak, Albert Einstein’ın ünü ve teorilerinin büyük başarısı bir tepki yarattı. Einstein, 1933 yılının Nisan ayında Amerikan üniversitelerini ziyaret ederken, Alman hükümetinin (Naziler) Yahudileri öğretmenlik dahil bütün resmi konumlardan men ettiğini öğrendi. Bundan bir ay sonra Yükselen Nazi hareketi görelilikte uygun bir hedef buldu, onu “Yahudi fiziği” olarak adlandırdı . Einstein’ı ve teorilerini kınamak için konferanslara ve kitap yakmalara sponsor oldu. Naziler, Einstein’ı kınamak için Nobel ödüllü Philipp Lenard ve Johannes Stark da dahil olmak üzere diğer fizikçileri görevlendirdi. Einstein’ın fikirlerine karşı olan 100 fizikçinin yazdığı bir kitap 1931 yılında yayınlandı. Einstein’dan pek çok bilim adamı tarafından bu görelilik suçlaması hakkında yorum yapması istendiğinde, Einstein, göreliliği yenmek için 100 bilim insanının sözüne gerek olmadığını, sadece bir gerçeğin yeterli olduğunu söyledi.

Tüm bu olanların üzerine, 1932 yılının Aralık ayında Einstein, Almanya’yı sonsuza dek terk etmeye karar verdi ve bir daha asla dönmeyeceğini söyledi. Einstein için hayatının tehlikede olduğu aşikar hale geldi. Bir Nazi örgütü, Einstein’ın resminin bulunduğu ve kapağında “Henüz Asılmamış” yazısının yer aldığı bir dergi yayınladı. Tehdit o kadar büyüktü ki, Einstein pasifist arkadaşlarıyla bölündü ve kendilerini Nazi saldırganlığına karşı silahlarla savunmanın haklı olduğunu söyledi. Einstein’a göre pasifizm mutlak bir kavram değil, tehdidin büyüklüğüne göre yeniden incelenmesi gereken bir kavramdı.

Albert Einstein, 1933 yılının Mart ayında Avrupa’ya döndüğünde birkaç ay Belçika’da konakladı, daha sonrasında geçici olarak İngiltere’de kaldı. Aynı yıl içinde Amerika Birleşik Devletlerine yerleşti ve Princeton, New Jersey’de, Institute for Advanced Study’de görev aldı ve burası kısa süre sonra dünyanın her yerinden fizikçiler için bir Mekke görevi gördü. 1955 yılındaki ölümüne kadar burada kalan Einstein, burada geçirdiği zamanlarda birleşik alan teorisi üzerine ve kuantum fiziğinin kabul görmüş yorumlarını çürütmeye çalıştı.

 

Albert Einstein’ın kişisel üzüntüleri, II. Dünya Savaşı ve Manhattan Projesi

1930’lu yıllar Albert Einstein için zorlu yıllardı. Oğlu Eduard’a 1930 yılında şizofreni teşhisi kondu ve bunun üzerine Einstein, zihinsel bir çöküntü yaşadı (Eduard hayatının geri kalan yıllarında hastanede kalacaktı). Einstein’ın genel göreliliğin gelişmesine yardımcı olan yakın arkadaşı fizikçi Paul Ehrenfest, 1933 yılında intihar etti ve Einstein’ın eşi Elsa 1936 yılında vefat etti.

Albert Einstein’ın kişisel üzüntülerinin yanı sıra korkunç bir şekilde, 1930’lu yılların sonlarında fizikçiler, E = mc² denkleminin bir atom bombasını mümkün kılıp kılmayacağını ciddi olarak düşünmeye başladılar. 1920 yılında Einstein’ın kendisi de bu olasılığı düşünmüştü ancak sonunda bu fikri reddetti. Ancak, atomun gücünü büyütmek için bir yöntem bulunursa bu denklemi açık bıraktı.  Daha sonra 1938-1939’da Otto Hahn, Fritz Strassmann, Lise Meitner ve Otto Frisch, uranyum atomunun parçalanmasıyla çok büyük miktarda enerjinin serbest bırakılabileceğini gösterdi. Haber fizik camiasını oldukça heyecanlandırdı.

1939 yılında fizikçi Leo Szilard’ın da içinde bulunduğu bir grup Macar bilim adamı Nazilerin atom bombası araştırmaları konusunda Washington’u uyarmasına rağmen ciddiye alınmadı. 1936 yılının Temmuz ayında, İkinci Dünya Savaşı başlamadan birkaç ay önce ise,  fizikçi Leo Szilard, Einstein’ın prestijini kullanarak, onu ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt’e bir atom bombası geliştirmeye çağıran bir mektup göndermesi gerektiğine ikna etti.  Einstein’ın rehberliğinde, Szilard 2 Ağustos’ta Einstein’ın imzaladığı bir mektup hazırladı ve belge, ekonomi danışmanlarından biri olan Alexander Sachs tarafından 11 Ekim’de Roosevelt’e teslim edildi. Roosevelt, 19 Ekim’de Einstein’a konuyu incelemek için Uranyum Komitesi’ni organize ettiğini bildiren bir cevap yazdı.

Bunun üzerine Başkan Roosevelt, kendilerinden önce Hitler’in atom bombasına sahip olmasını üstlenemezdi. Einstein’ın mektubu ve buluşmaları sonucu ABD bomba geliştirme yarışına girdi. Böylelikle, ABD savaş sırasında bombayı geliştirebilen tek ülke oldu.

Albert Einstein’a 1935 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde kalıcı oturma izni verildi ve İsviçre vatandaşlığını korumayı seçmesine rağmen 1940 yılında Amerikan vatandaşı oldu. Savaş sırasında Einstein’ın meslektaşlarından, Manhattan Projesi için ilk atom bombasını geliştirmek üzere New Mexico, Los Alamos’un çöl kasabasına gitmeleri istendi. Denklemi ve tüm çabayı harekete geçiren adam olan Einstein’dan hiçbir zaman katılması istenmedi. Birkaç bini aşkın, gizliliği kaldırılmış çok sayıda Federal Soruşturma Bürosu (FBI) dosyası bunun nedenini ortaya şu sözlerle koyuyor:  ABD hükümeti, Einstein’ın barış ve sosyalist örgütlerle ömür boyu sürecek bir birlikteliğinden korkuyordu. FBI direktörü J. Edgar Hoover, Einstein’ın Uzaylı Dışlama Yasası ile Amerika’nın dışında tutulmasını tavsiye edecek kadar ileri gitti, ancak bu tavsiye ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından reddedildi. Bunun yerine savaş sırasında, Einstein’dan ABD Donanmasının gelecekteki silah sistemleri için tasarımları değerlendirmesine yardım etmesi istendi. Einstein ayrıca paha biçilmez kişisel el yazmalarını açık artırmaya çıkararak savaş çabalarına yardımcı oldu. Özellikle, özel görelilik üzerine yazmış olduğu 1905 tarihli makalesinin el yazısının bir kopyası 6,5 milyon dolara satıldı. Şimdilerde bu yazı Kongre Kütüphanesi’nde bulunuyor.

Albert Einstein, Japonya’ya atom bombası atıldığı haberini duyduğunda tatildeydi. Atom bombasını kontrol altına almak için uluslararası bir çabanın parçası oldu ve Atom Bilimcileri Acil Durum Komitesi’ni kurdu.

Fizik topluluğu, bir hidrojen bombası inşa edip etmeme konusunda ikiye ayrıldı. Atom bombası projesinin yöneticisi J. Robert Oppenheimer’ın güvenlik yetkisi, solcu derneklerden şüphelenildiği için elinden alındı. Einstein, Oppenheimer’ı destekledi ve hidrojen bombasının geliştirilmesine karşı çıktı, bunun yerine nükleer teknolojinin yayılması üzerinde uluslararası kontroller talep etti.  Einstein ayrıca savaş karşıtı faaliyetlere ve Afrikalı Amerikalıların medeni haklarını geliştirmeye giderek daha fazla ilgi duyuyordu. 1952’de İsrail başbakanı David Ben-Gurion, Einstein’a İsrail cumhurbaşkanlığı görevini teklif etti. Siyonist hareketin önde gelen isimlerinden Einstein, teklifi saygıyla reddetti.

Albert Einstein, ölümünden bir yıl önce – 1954 yılında-  arkadaşı Linus Pauling’e şaşırtıcı olan şu sözleri söyledi: “Hayatımda tek bir büyük hata yaptım. Başkan Roosevelt’e atom bombası tavsiyesini yapmak. Ama yine de bir nedeni vardı. Almanların daha önce yapması tehlikesi”.

 

Albert Einstein’ın Mirası

Albert Einstein, zamanın çok ilerisinde bir ünlü deha idi. Herhangi bir birleşik alan teorisinin önemli bir parçası olan güçlü kuvvet, Einstein’ın yaşamı boyunca hala tam bir gizemdi. Fizikçiler ancak 1970’lerde ve 1980’lerde kuark modeliyle güçlü kuvvetin sırrını çözmeye başladılar.  Yine de Einstein’ın çalışmaları, başarılı fizikçiler için Nobel Ödülleri kazanmalarına olanak veriyor. 1993 yılında Einstein tarafından tahmin edilen yerçekimi dalgalarını keşfedenlere Nobel Ödülü verildi. 1995’te Bose-Einstein yoğuşmalarının (aşırı düşük sıcaklıklarda meydana gelebilen yeni bir madde biçimi) kaşiflerine bir Nobel Ödülü verildi. Bilinen kara deliklerin sayısı artık binlerle ifade ediliyor. Yeni nesil uzay uyduları, Einstein’ın kozmolojisini doğrulamaya devam etti ve birçok önde gelen fizikçi, Einstein’ın nihai “her şeyin teorisi” rüyasını tamamlamaya çalışıyor.

Tüm bunların yanı sıra Albert Einstein, Encyclopædia Britannica’nın 13. baskısı için uzay-zaman girişini yazmıştır.

 

Albert Einstein’ın Ölümü ve Çalınan Beyni

Albert Einstein, 18 Nisan 1955 tarihinde iç kanama geçirerek hastaneye kaldırıldı. Ameliyat olması gereken Einstein, şu sözlerle ameliyatı reddetti: “İstediğim zaman gitmek istiyorum. Hayatı yapay bir şekilde uzatmak tatsız. Ben payımı kullandım, şimdi gitme zamanı ve bunu zarif bir şekilde yapmak istiyorum”. 76 yaşında, Princeton Hastanesi’nde hayata gözlerini yumdu.

Einstein’ın otopsisi sırasında Princeton Hastanesi patoloğu Thomas Stoltz Harvey, Einstein’ın ölüm nedenini incelerken beyni kafatasından çıkardıktan sonra kendi kendine şu sözleri söyledi: “Bu dünyamız hakkında her şeyi değiştiren beyindir”. Bunun üzerine, Einstein’ın beynini alır ve bir kavanoza koyarak evine götürür. Albert’in cenazesi zaten yakılacağı için anlaşılmaz diye de rahattı. Gerçekten de öyle olur, ailesi cenazeyi teslim alır ve bir daha cenazeye bakılmadığı için anlaşılmaz ve yakılır. Harvey, bir yandan heyecanlıdır çünkü bu beyin üzerinde çalışmalar yaparak meşhur olma hayalleri vardı.

Beyin konusunda uzman olmayan Harvey, beynin bir kısmını beyinle uğraşan bir uzmana gönderdi ancak bu haber basına sızdı. Einstein’ın ailesi haberi gördü ve soluğu hastanede aldı. Aile gibi durumu yeni öğrenen hastane yönetimi buna rağmen beynin bilim için kullanılacağına söz verip, aileyi ikna ederler. Diğer yandan Harvey’e beyni aileye teslim etmesini isterler ancak Harvey kabul etmeyince, onu işinden kovarlar.

Harvey, daha sonra başka bir hastanede işe başlar ve bu hastanedeki bir teknisyenle birlikte beyni 240 parçaya böler. Kestiği bu parçaları dünyadaki bilim adamlarına incelemeleri için gönderir. Konuyu soranlara sürekli büyük bir buluşa imza atacağını söyleyen Harvey, 1985 yılına kadar Einstein’ın beynini evinde muhafaza etti. Artık yaşlanan Harvey, hayalleri gerçekleştiremeyeceğini anladığın da 55 yıl sonra, beynin büyük bölümünü, eski çalıştığı Princeton Hastanesi’nde bir doktora teslim etti. Ancak beynin bir kısmı hala evindeydi.

Einstein’ın beyni üzerine yapılan çalışmalar, boyut olarak normal bir insan beyni olsa da, Einstein’ın beyninde normal bir insana nazaran daha fazla glial hücre bulduğu yönündeydi. Harvey’in ölümünden 3 yıl sonra mirasçıları, beynin kalan kısımlarını ve Harvey’in çektiği fotoğrafları Ulusal Sağlık ve Tıp Müzesi’ne teslim eder. Beynin kalan kısımları, hala bu müzede sergilenmektedir.

 

Albert Einstein’ın Mesleki Tecrübeleri

MESLEK YER TARİH
Müfettiş Asistanı  Fikri Mülkiyet İsviçre Federal Enstitüsü, Bern, İsviçre  1903-1909
Öğretmen  Bern Üniversitesi, İsviçre  1908 – 1909
Doçent  Zürih Üniversitesi, İsviçre  1909 – 1911
Profesör  Charles- Ferdinand Üniversitesi, Prag 1911 – 1912
Profesör  Zürih Federal Teknoloji Enstitüsü, İsviçre  1912 – 1914
Direktör  Kaiser Wilhelm Fizik Enstitüsü, Almanya  1914 – 1932
Profesör  Berlin Humboldt Üniversitesi’nde, Almanya  1914 – 1932
Akademi Üyesi  Prusya Bilimler Akademisi ,Berlin, Almanya  1916 – 1918
Dernek Başkanı  Alman Fizik Derneği, Almanya  1916 –  1918
Akademisyen  Fransa, Belçika, İngiltere, Hollanda  1921 –  1922
Misafir Profesör  Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü, ABD  1921 – 1922
Profesör  Institute for Advanced Study, Princeton Üniversitesi, New Jersey, ABD  1933 – 1955

 

Albert Einstein’ın Çalışmaları

  • İzafiyet Teorisi – Özel Görelilik Kuramı
  • Genel Görelilik Kuramı
  • Kütle Enerjisi Denkliği
  • Brown Hareketi ve İstatistiksel Fizik
  • Fotoelektrik Etkisi
  • Kuantum fiziği ve belirsizlik ilkesi
  • Bose- Einstein İstatistikleri
  • Kozmoloji
  • Kara Delikler
  • Adyabatik Prensip
  • Fotonlar ve Enerji Kuantası
  • Manhattan Projesi
  • Einstein’ın Buzdolabı: Çalışmak için başka bir enerjiye ihtiyaç duymayan bir buzdolabı icat eden Einstein’ın bu buluşu, çok fazla bilinmemektedir.

 

Albert Einstein’ın Başarı ve Ödülleri

  • Barnard Madalyas – 1920
  • Nobel Fizik Ödülü – 1921
  • Matteucci Madalyası – 1921
  • Copley Madalyası – 1925
  • Kraliyet Astronomi Topluluğu Altın Madalyası – 1926
  • Max Planck Madalyası – 1929
  • Benjamin Franklin Madalyası – 1935
  • Yüzyılın Adamı – 1999

 

Albert Einstein’ın Eserleri

KİTAP MAKALE
Görelilik; Özel ve Genel Kuram: Popüler Bir Yorum (1920) Işığın Oluşumu ve Dönüşümü Üzerine Bir Görüş (1905)
Görelilik’in Anlamı (1921) Durağan Bir Sıvı İçindeki Asıltı Parçacıklarının Moleküler Kinetik Kuramı Çerçevesindeki Hareketleri Üzerine (1905)
Tek Atomlu ideal Gazların Kuantum Kuramı (1924) Hareketli Cisimlerin Elektrodinamiği (1905)
Brown Hareketi Kuramı Üzerine Araştırmalar (1926) Bir Cismin Eylemsizliği Enerji içeriğine Bağlı mıdır? (1905)
Siyonizm Hakkında (1930) Brown Hareketi Kuramı Üzerine (1906)
Niçin Savaş (1933) Işığın Salınımı ve Soğurumu Kuramı Üzerine (1906)
Gördüğüm Kadarıyla Dünya, Denemeler (1934) Işınımın Planck Kuramı ve Özgül Isı Kuramı (1907)
Felsefem (1934) Bir Kütle Çekimi Kuramı ve Genelleştirilmiş Görelilik Kuramına Bir Gönderme (1913)
Fiziğin Evrimi, Leopold Infield ile birlikte (1938) Genel Görelilik Kuramı’nın Temelleri (1916)
Otobiyografik Notlar, Denemeler (1949) Işınımın Kuantum Kuramı (1917)
Denemeler (1950)

 

Albert Einstein Hakkında Az Bilinen Gerçekler

  • Einstein geç konuşmaya başladı.

3 yaşına kadar konuşmaya dair bir eylem göstermeyen Einstein, konuşmaya başladığında da çok yavaş konuşuyordu. Konuşmasındaki bu problem, 9 yaşına kadar devam etti.

  • Albert Einstein Yahudi asıllı Alman vatandaşı olarak dünyaya geldi.

1896 yılında Alman vatandaşlığını bırakan Einstein, 1901’de İsviçre vatandaşı, 1940 yılından dünyaya gözlerini kapatana kadar ise Amerikan vatandaşı olmuştur.

  • Albert Einstein’ın en sevdiği bilim insanı Galileo Galilei idi.
  • Einstein bazı şeyleri hatırlamakta zorlanıyordu.

Albert Einstein, telefon numaraları, tarihler ve isimleri hatırlamakta güçlük çekiyordu.

  • Einstein yüzmeyi öğrenmedi ancak..

Yüzmeyi hiç öğrenmeyen Einstein, yelkenciliği severdi. Bu aktiviteyi hobi olarak devam ettirdi.

  • Einstein, Atatürk’e bir mektup yazdı.

Einstein, Almanya’da Nazilerce bilim adamlarının çalışmalarına izin verilmeyen bilim adamı adına Mustafa Kemal Atatürk’e bir mektup yazmış ve onların çalışmalarına Türkiye’de devam etmelerini istemiştir. Atatürk bu isteği kabul etmiş ve zor durumda olanlara çalışma imkanı tanımıştır.

  • Albert Einstein atomu parçalamadı!

Einstein, atomu parçalamamış sadece atomun parçalanabileceği üzerine bir kuram geliştirmiştir. Bu kuram yapılan deneylerle ispatlanmıştır.

  • İlk eşi olan Mileva Maric ile evlilik sözleşmesi yapmıştır.

Einstein’ın çalışmaları nedeniyle evliliği çalkantıdaydı. Ayrıldığı eşiyle aynı evi paylaşırken bir evlilik sözleşmesi yaptı. Sözleşmede; 3 öğün yemek vermek, çalışma masasına dokunmamak, gerekli olmadığı takdirde kişisel ilişkileri kesmek gibi maddeler yer almaktaydı.

  • Einstein’ın dil çıkardığı meşhur fotoğrafının perde arkası şöyle;

Einstein’ın 72. doğum gününe özel verilen bir davette, bilim insanları ve arkadaşlarıyla Princeton Club’da buluşmuştur. Binadan yorgun bir şekilde ayrılırken son bir fotoğraf isteyen basın mensuplarına dil çıkararak poz vermiştir.

  • Einstein, 1905 mucize yılını yaşarken sadece 26 yaşındaydı.
  • Einstein’a Nobel Ödülü görelilik teorisi ile gelmedi.

Einstein’ın 1915 yılında yayınladığı görelilik teorisi, onun ustalığı olarak kabul edilse de, “Fotoelektrik etkisi” ile ödülü almaya hak kazanmıştır.

  • Einstein’a İsrail cumhurbaşkanlığı teklif edildi.

1952 yılında İsrail başbakanı David Ben-Gurion, Einstein’a başkanlık teklifi sundu. Einstein bu teklifi nazikçe geri çevirerek politika ile ilgilenmek istemediğini söyledi.

  • Einstein, bir buzdolabı icat etti.

Einstein ve eski öğrencisi Leó Szilárd tarafından ortak olarak icat edilen buzdolabı, sabit basınçta çalışıyor ve çalışması için sadece bir ısı kaynağı gerekiyordu.

  • Albert Einstein’ın vasiyeti!

Einstein’ın 18 Mart 1955 tarihinde yazdığı vasiyeti üzerine, tüm mal varlığı Yahudi Üniversitesi’ne bağışlandı.

 

Albert Einstein’ın İlham Veren Bazı Sözleri

Dehanın 10′da 1′i yetenek 10′da 9′u da çalışmaktır.

 

Merakınızın peşinden gidin: “Benim özel bir yeteneğim yok. Yalnızca tutkulu bir meraklıyım.”

 

Yaşam, bisiklet sürmeye benzer. Dengeyi sağlamak için pedal çevirmeye devam etmek gerekir.

 

Sakın sana kötüsün diyenlere aldırma. Bana da geri zekâlısın diyenler oldu. Ve ben atomu parçalayıp ellerine verdim.

 

Hata yapın: “Hiç hata yapmamış bir insan yeni bir şey denememiş demektir.”

 

Hayal gücü her şeydir. Sizi bekleyen güzelliklerin ön izlemesi gibidir. Hayal gücü bilgiden daha önemlidir.

 

Zorlukların göbeğinde fırsatlar yatıyor.
Bir insanın zekası verdiği cevaplardan değil, sorduğu sorulardan anlaşılır.

 

Başarılı bir adam olmak için çalışmayın, aksine önemli bir adam olmak için çalışın.

 

Takdir değil, taklit ediliyorsan başarmışsın demektir.

 

Delilik şüphesiz aptallıktan daha iyidir, delilik var olmuş bir zekânın yok oluşudur. Aptallık ise var olmamış bir zekânın var olmamaya devam edişidir…

 

Bu dünyada beni birkaç kişi anladı, onlar da yanlış anladı.

 

Dünden ders alın. Bugünü yaşayın. Yarın için umutlu olun. En önemli şey sorgulamayı elden bırakmamaktır.

 

Bir kum tanesinin sırrını çözmeyi başarsaydık, bütün dünyanın sırrını öğrenmiş olurduk.

 

Ön yargıları yok etmek, atom çekirdeğini parçalamaktan daha zordur.
Enerji yoktan var edilemez ve ortadan kaldırılamaz. Sadece bir biçimde başka bir biçime geçer.

 

Aptallığın en büyük kanıtı, aynı şeyi defalarca yapıp farklı bir sonuç almayı ummaktır.

 

Mutlu olmak istiyorsan, bir amaca bağlan; insanlara ya da eşyalara değil.

 

Hayatı yaşamanın iki yolu vardır: biri hiçbir şeyin mucize olmadığını düşünmek, diğeri her şeyin mucize olduğunu düşünmek.

 

Başarı A demektir. A=X+Y+Z. Burada X çalışmak, Y eğlenmek ve Z ise susmaktır.

 

Yüksek ruhlar, her zaman sıradan akılların şiddetli muhalefetleriyle karşılaşırlar.

 

İnsan aklın sınırlarını zorlamadıkça hiçbir şeye ulaşamaz.

 

Ben atomu insanlığa hizmet etmek için parçaladım. Onlar bomba yapıp  birbirlerini yok ettiler.
İki atı aynı anda süremezsiniz. Bir şeyler yapabilirsiniz ama her şeyi yapamazsınız. Şimdiye odaklanın ve bütün enerjinizi şu anda yaptığınız işe verin.

 

Salaklık ve dahilik arasında bir fark vardır. O da dahiliğin belli bir sınırının olmasıdır.

 

Dünya tehlikeli bir yer. Bunun nedeni ise insanların kötü olması değil, kötülük konusunda bir şey yapmamalarıdır.

 

Sadece iki şey sınırsızdır, evren ve insanoğlunun ahmaklığı, ilkinden o kadar da emin değilim.

 

Matematikçiler, görelilik kuramına el attıktan sonra, ben kendi kuramımı tanıyamaz hale geldim.

 

Kendimi sadece bir insan olarak görüyorum. Irkçılık, çocukluk hastalığıdır. İnsanlığın kızamığıdır.