Mahatma Gandhi’nin Hayatı

23 Şubat 2022

Mahatma Gandhi, takma adı Mohandas Karamchand Gandhi, (Doğum: 2 Ekim 1869, Porbandar, Hindistan – Ölüm: 30 Ocak 1948, Delhi) Hintli avukat, politikacı, sosyal aktivist ve İngilizlere karşı milliyetçi hareketin lideridir. Bu yüzden, ülkesinin babası olarak kabul edilmeye başlandı. Gandhi, siyasi ve sosyal ilerleme elde etmek için şiddet içermeyen direniş olan Satyagraha felsefesinin öncüsüdür. Milyonlarca Hintlinin...

Mahatma Gandhi, takma adı Mohandas Karamchand Gandhi, (Doğum: 2 Ekim 1869, Porbandar, Hindistan – Ölüm: 30 Ocak 1948, Delhi) Hintli avukat, politikacı, sosyal aktivist ve İngilizlere karşı milliyetçi hareketin lideridir. Bu yüzden, ülkesinin babası olarak kabul edilmeye başlandı. Gandhi, siyasi ve sosyal ilerleme elde etmek için şiddet içermeyen direniş olan Satyagraha felsefesinin öncüsüdür.

Milyonlarca Hintlinin gözünde Gandhi, Mahatma (Büyük Ruh) idi. Yaptığı geziler boyunca Gandhi’yi görmek için toplanan devasa kalabalığın hayranlığı ciddi bir çile haline gelmiştir. Gandhi, gündüzleri zar zor çalışabiliyor, geceleri ise dinlenemiyordu. Şöhreti yaşamı boyunca sürdü ve tüm dünyaya yayıldı ancak ölümünden sonra bu şöhret daha çok arttı. Mahatma Gandhi ismi artık dünya üzerinde en çok tanınan isimlerden birisidir.

 

Mahatma Gandhi Hakkında Kısaca

  • Doğum tarihi: 2 Ekim 1869, Porbandar, Hindistan
  • Memleketi: Hindistan
  • Öğrenim durumu: University College London
  • Dini: Hinduizm
  • Aile: Putlibai Gandi (Annesi) , Karamchand Gandi (Babası)
  • Medeni durumu: Kasturba Gandi (Eşi) ve dört çocuklu
  • Ölüm tarihi: 30 Ocak 1948, Delhi
  • Ölüm nedeni: Silahlı Suikast

 

Gandi’nin Gençliği

Mahatma Gandhi, babasının dördüncü karısının en küçük çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Batı Hindistan’da küçük bir prensliğin başkenti olan Porbandar’ın baş bakanı olan babası Karamchand Gandhi, resmi bir eğitim yolunda fazla bir bilgiye sahip değildi. Ancak bununla birlikte, kaprisli prensler, onların uzun süredir acı çeken tebaaları ile iktidardaki inatçı İngiliz siyası memurları arasında yolunu nasıl bulacağını bilen yetenekli bir yöneticiydi.

Gandhi’nin annesi Putlibai Gandhi, tamamen kendi Hindu dinine adamıştı. Süs ve mücevherlere pek aldırmıyordu, zamanını evi ile tapınak arasında bölüyordu ve sık sık oruç tutuyordu. Dinine olan bu bağlılığını oğluna da küçüklüğünden beri aşılamaya başlamıştır. Mahatma Gandhi, ana ilkeleri şiddetsizlik ve evrendeki her şeyin edebi olduğu inancı olan ahlaki açıdan katı bir Hint dini olan Jainizm’in güçlü bir evresi olan Vaishnavizm’e batmış bir evde büyüdü. Böylece Gandhi, ahimsa (tüm canlılara zarar vermeme), vejeteryanlık, kendini arındırmak için oruç tutma ve çeşitli inanç ve mezheplerin mensupları arasında karşılıklı hoşgörüyü kabul etmiş oldu. Gandhi’nin yaşadığı yer olan Porbandar’daki eğitim seçenekleri ilkeldi; Mohandas’ın gittiği ilkokulda çocuklar alfabeyi parmaklarıyla toza yazıyorlardı. 13 yaşında ailesinin isteğiyle evlenen Gandhi, okul hayatında gelgitler yaşamış ve pek parlak bir öğrenci olamamıştır. Çekingen bir çocuktu, ne sınıfta ne de oyun alanında parlayabildi. O zamanlar hasta olan babasına bakmadığı ya da annesine ev işlerinde yardım etmediği zamanlarda, yalnız başına uzun yürüyüşlere çıkmayı severdi.

1887 yılında Gandhi, Bombay University’nin (Şimdiki adıyla Mumbai University) yeterlilik sınavını kazandı ve Bhavnagar’daki Samaldas Koleji’ne katıldı. Aniden ana dili olan Gucaratça’dan İngilizce‘ye geçmek zorunda kaldığı için dersleri takip etmekte oldukça zorlandı ve ailesinin yanına geri döndü. Bu sırada ailesi Gandhi’nin geleceği hakkında tartışıyordu. Kendi haline bırakılsaydı doktor olmayı çok isterdi ancak aile geleneğini Gujarat’taki eyaletlerden birinde yüksek bir görevde tutmayı sürdürmesi gerekiyorsa, bir avukat olarak nitelendirilmesi gereği oldukça açıktı. Bu, İngiltere‘ye yolculuk anlamına geliyordu ve Samaldas Koleji’nde mutlu olmayan Mohandas, teklife hemen atladı. Onun genç hayal gücü İngiltere’yi “Bir filozoflar ve şairler ülkesi, medeniyetin tam merkezi” olarak tasarladı. Ancak İngiltere’ye gitmesi için aşılması gereken birkaç engel vardı. Babası aileye küçük bir mülk bırakmıştı ve daha da büyük bir engel vardı; annesi en küçük çocuğunu uzak bir ülkede tehlikelere maruz bırakmak konusunda isteksizdi. Ancak gitmek konusunda kararlı olan Gandhi, avukat abisinden maddi destek aldı ve Londrada geçireceği zaman içerisinde etten, alkolden ve cinsel hayattan uzak durma gibi Hindu kurallarına uyacağına dair annesine söz verdi. Annesinin şüpheleri Gandhi yemin ettiğinde hafifledi. Artık son engeli, Hindu dinini ihlal ettiği gerekçesiyle İngiltere’ye seyahatini yasaklayan Gandhilerin ait olduğu Modh Bania alt sınfının liderlerinin kararnamesiydi ancak onu göz ardı etti ve Eylül 1888’de denize açıldı. 

Mahatma Gandhi, İngiltere’ye gelişinin ardından Londra hukuk kolejlerinden biri olan Inner Temple’a (Tapınak) katıldı. Londra’da et yemezlik felsefesi kendisine birçok kapı açmıştır. Londra Vejetaryen Topluluğu’na katılması hem dünya görüşüne hem de sonraki yıllarda gerçekleştireceği politikalarına katkı sağlayacak bir çevre edindiği anlamına gelmiştir. Üniversiteyi başarılı bir şekilde bitirmiş olan Gandhi, eğitiminden sonra Hindistan’a geri dönmüştür.

 

Gandhi’nin İngiltere Hayatı ve Hindistan’a Dönüşü

Mahatma Gandhi’nin İngiltere’de geçirdiği üç yıl boyunca, asıl meşguliyeti akademik hırslarından çok kişisel ve ahlaki meseleler olmuştur. Rajkot’un yarı kırsal atmosferinden Londra’nın kozmopolit yaşamına geçiş onun için kolay olmadı. Batı yemeklerine, giyimine ve görgü kurallarına uyum sağlamak için gösterdiği mücadelede kendisini garip hissettirdi. Vejetaryenliği onun için sürekli bir utanç kaynağı oldu; yakın çevresi, arkadaşları, bu durumun sağlığını olduğu kadar çalışmalarını da mahvedeceği konusunda onu sürekli uyardı. Neyse ki, vejetaryen restoranlarının ve vejetaryenliğin mantıklı bir savunmasını yapan bir kitaba rastladı; bu sadece Vaishnavism geçmişinin bir mirası değil, bundan böyle onun için bir mahkumiyet meselesi haline geldi. Vejetaryenlik için geliştirdiği bu tutum, ileri derecede utangaç olan gencin kabuğundan çıkmasına yardımcı oldu ve ona yeni bir duruş kazandırdı. Londra Vejetaryen Derneği’nin yönetim kurulu üyesi olarak, derneğin konferanslarına katıldı ve dergisine çeşitli makaleler yazdı.

Gandhi, İngiltere’nin pansiyonlarında ve vejetaryen restoranlarında sadece yemek meraklılarıyla değil, aynı zamanda bazı statülü erkek ve kadınlarla, daha da önemlisi Edwin Arnold’a ait olan Bhagavad Gita kitabı ile tanıştı. Bhagavad Gita (genelde Gita olarak bilinir) büyük destan Mahabharata’nın bir parçasıdır ve Hinduizmin felsefi bir şiir biçiminde popüler bir ifadesidir.  İngiliz vejetaryenler rengarenk bir topluluktu. Edward Carpenter gibi sosyalistler, George Bernard Shaw gibi Fabianlar ve Annie Besant gibi Teosofistler grubun bir parçasıydı. Geç Viktorya dönemi düzeninin hakim değerlerini reddeden, kapitalist ve endüstriyel toplumun kötülüklerini kınayan, basit yaşam kültünü vaaz eden ve işbirliğinin çatışmalara üstünlüğünü vurgulayan isyancıların fikirleri, Gandhi’nin kişiliğinin şekillenmesine ve nihayetinde siyasetine büyük ölçüde katkıda bulunmuştur.

1891 yılının Temmuz ayında Hindistan’a dönen Gandhi’yi acı sürpizler bekliyordu. Annesi onun yokluğunda vefat etmişti ve Gandhi bir anda avukatlık diplomasının kazançlı bir kariyerin garantisi olmadığını keşfetti. Zaten Hukuk mesleği aşırı kalabalıklaşmaya başlamıştı ve Gandhi bu işe girmek için fazla çekingendi. Bunların üstüne Gandhi, 1893 yılında Güney Afrika’nın Natal eyaletinde bir Hintli firma olan Dada Abdulla & Co.’dan bir yıllığına çalışmak üzere iş teklifi almış ve teklifi kabul etmiştir. 

 

Gandhi’nin Güney Afrika’daki Yılları

Güney Afrika için Mahatma Gandhi’nin piştiği yer diyebiliriz. Afrika, Gandhi’ye onun tasavvur edemeyeceği zorluklar ve fırsatlar sunmuştur. Ancak işin sonunda Gandhi, 1896-1897 yılları arasında kısa bir süreliğine Hindistan’da dönmüş olsa da Afrika’da yirmi yıldan fazla zaman geçirmiştir. Hatta dört çocuğundan en küçük olanı da Hindistan’da dünyaya gelmiştir.

 

Gandhi’nin Siyasi ve Sosyal Aktivist Olarak Ortaya Çıkışı

1893 yılında sadece iş amacıyla bir seneliğine Güney Afrika’ya giden Mahatma Gandhi, burada 21 senesini geçirdi ve burada ayrımcılıkla karşı karşıya kalması nedeni ile büyüyecek, lider olacak ve dönüm noktasını yaşayacaktır. Gandhi, Güney Afrika’da uygulanan ırk ayrımcılığına hızla maruz kaldı. Bir Durban mahkemesinde, sarığı ile mahkemede avukatlık yapması istenmediği için Avrupalı sulh yargıcı tarafından sarığını çıkartması istendi; Gandhi bu isteği reddetti ve mahkeme salonunu terk etti. Birkaç gün sonra, Pretoria’ya giderken, yerini bir beyaza vermediği için trenden beklenmedik bir şekilde atıldı ve Pietermaritzburg’daki tren istasyonunda titreyerek uzun süreli düşüncelere daldı. Bu yolculuğun ilerleyen safhalarında, Avrupalı bir yolcuya yer açmak için basamakta seyahat etmeyeceği için bir posta arabasının beyaz sürücüsü tarafından şiddet gördü ve sonunda “sadece Avrupalılar için” ayrılmış otellerden men edildi. 

Afrika’nın uyguladığı tüm bu aşağılanmalar, Natal’daki, kıt kazançlarını kazanmaya çalışan Hintli tüccar ve emekçilerin günlük kaderiydi. Yeni olan Gandhi’nin deneyimi değil, tepkisiydi. Şimdiye kadar kendini öne sürme ya da saldırganlık konusunda dikkat çekici olmamıştı. Pretoria’dayken, Güney Afrika’daki diğer Güney Asyalıların yaşadığı koşulları inceledi ve onları hakları ve görevleri konusunda eğitmeye çalıştı, ancak Güney Afrika’da kalmaya da niyetli değildi. Gerçekten de, 1894 yılının Haziran ayında şirket ile yaptığı 1 yıllık sözleşme sona ermiş ve Hindistan’a dönmeye hazır bir şekilde Durban’a geçmişti. Ancak, Hintlilerin oy kullanma haklarının ellerinden alınması üzerine bir yasa tasarısının hazırlandığını öğrenmesi üzerine kalıp mücadele etmeye karar verdi. Bundan böyle Güney Afrika’daki doğal olan ya da olmayan düzenin bir parçası olarak adaletsizliği kabul etmeyecek; bir Kızıldereli ve erkek olarak itibarını koruyacaktı.

18 yaşına kadar Gandhi neredeyse hiç gazete okumamıştı. Ne İngiltere’de bir öğrenci olarak ne de Hindistan’da yeni yetişen bir avukat olarak siyasete çok fazla ilgi göstermemişti. Yine de, Temmuz 1894’te, henüz 25 yaşındayken, neredeyse bir gecede yetkin bir siyasi kampanya yürütücüsü haline geldi. Natal meclisine ve İngiliz hükûmetine dilekçeler hazırladı ve yüzlerce yurttaşına imzalattı. Yasa tasarısının geçmesini engelleyemedi ancak Natal, Hindistan ve İngiltere’deki halkın ve basının dikkatini, Natal Kızılderililerinin şikayetlerine çekmeyi başardı. Avukatlık yapmak ve Hint topluluğunu örgütlemek için Durban’a yerleşmeye ikna edildi. 1894’te Natal Hint Kongresi’ni kurdu. Bu kongre aracılığıyla Hint topluluğuna dayanışma ruhu aşıladı. Hükûmeti, yasama organını ve basını, Hindistan’ın şikayetlerine ilişkin mantıklı açıklamalarla doldurdu. Aynı zamanda The Times of London ve The Statesman and Englishman of Calcutta gibi önemli gazetelerin Natal Kızılderililerinin şikayetleri hakkında editoryal olarak yorum yapması, bir yayıncı olarak başarısının bir ölçüsüydü.

1896’da Gandhi hem destek için lobi yapmaya, hem de eşi ve iki çocuğunu Güney Afrika’ya getirmek üzere Hindistan’a gitti. Hindistan’a yaptığı kısa ziyarette önde gelen liderlerle tanıştı ve onları ülkenin bazı şehirlerinde halka açık toplantılara katılmaya ikna etti. Faaliyetlerin ve ifadelerin kötü anlamda değiştirilmiş versiyonları Natal’a ulaştı ve Avrupa nüfusunu alevlendirdi. Gandhi, 1897’de Durban’a indiğinde, kızgın bir beyaz topluluk tarafından saldırıya uğradı ve neredeyse linç edildi. Birleşik Krallık Kolonilerden Sorumlu Devlet Bakanı olan Joseph Chamberlain, Natal Hükûmetine suçluları tutuklaması için telgraf çekti ancak Gandhi saldırganları kovuşturmayı reddetti. Çünkü kişisel bir yanlışın içinde olduğu önemli durumun önüne geçmesini istemedi.

 

Gandhi’nin Direnişleri ve Sonuçları

Mahatma Gandhi kin besleyecek bir adam değildi. 1899’da Güney Afrika (Boer) Savaşı’nın patlak vermesi üzerine, İngiliz kraliyet kolonisi Natal’da tüm vatandaşlık haklarını talep eden Kızılderililerin onu savunmakla yükümlü olduğunu düşündü. 300’ü özgür Kızılderili ve geri kalanı sözleşmeli işçi olan 1.100 gönüllüden oluşan bir birlik kurdu. Birlik avukatlar, muhasebeciler, zanaatkarlar, emekçiler gibi grupları içinde bulunduran rengarenk bir kalabalıktı. Gandhi’nin buradaki görevi, onlara ezen olarak gördükleri kişilere hizmet ruhunu aşılamaktı.

Pretoria News’in editörü, savaş bölgesinde Gandhi’nin yaklaşımını şu sözlerle dile getirdi:

“Erkekleri çok daha paramparça eden bir gece çalışmasından sonra, sabahın erken saatlerinde yol kenarında oturmuş bir asker bisküvisi yerken Gandhi ile karşılaştım. [General] Buller’ın kuvvetindeki her adam donuk ve depresifti, her şeye yürekten lanet okuyorlardı. Ama Gandhi tavrında sabırlı, konuşmasında neşeli, kendinden emin ve nazik bir bakışı vardı.”

Savaştaki İngiliz zaferi, Güney Afrika’daki Kızılderililere biraz rahatlama getirdi. Güney Afrika’daki yeni rejim, yalnızca Boerler ve Britonlar arasında bir ortaklığa dönüşecekti. Gandhi, birkaç Hıristiyan misyoner ve genç idealist dışında, Güney Afrikalı Avrupalılar üzerinde algılanabilir bir izlenim bırakamadığını gördü. 1906 yılında Transvaal Hükûmeti, Hint nüfusunun kaydı için küçük düşürücü bir yönetmelik yayınladı. Kızılderililer 1906 yılının Eylül ayında Johannesburg’da toplu bir protesto mitingi düzenlediler ve Gandhi’nin önderliğinde, kararın kanun haline gelmesi durumunda yönetmeliğe karşı gelme ve meydan okumalarından kaynaklanan tüm cezaları çekme taahhüdünde bulundular. Böylece satyagraha (gerçeğe bağlılık) doğdu; bu ıstırap çektirmek yerine davet ederek yanlışları düzeltmeye, düşmanlara kin duymadan direnmeye ve onlarla şiddete başvurmadan savaşmaya yönelik yeni bir teknikti.

Güney Afrika’daki mücadele yedi yıldan fazla sürdü. İnişler ve çıkışlar yaşandı ancak Gandhi’nin liderliği altındaki küçük Hintli azınlık, ağır ihtimallere karşı direnişini sürdürdü. Yüzlerce Kızılderili, vicdanlarına ve öz saygılarına aykırı yasalara boyun eğmek yerine geçimlerini ve özgürlüklerini feda etmeyi seçti. Hareketin 1913’teki son aşamasında, aralarında kadınların da bulunduğu yüzlerce Kızılderili hapse girdi ve madenlerde greve giden binlerce Hintli işçi hapse atıldı, kırbaçlandı ve hatta kurşuna dizildi. Kızılderililer için korkunç bir çileydi ancak aynı zamanda Britanya ve Hindistan Hükûmetlerinin baskısı altında, bir yandan Gandhi ve Güney Afrikalı devlet adamı tarafından müzakere edilen bir uzlaşmayı kabul eden Güney Afrika Hükûmeti için olabilecek en kötü reklamdı.

Yapılan anlaşmanın ardından Hintlilere uygulanan bazı vergiler kaldırıldı ve Hindu evlilikleri tekrar kabul gördü. Ancak gelecek yılların göstereceği üzere, Gandhi’nin çalışması Güney Afrika’daki Hindistan sorununa kalıcı bir çözüm sağlamadı. Sonucunda, Gandhi’nin Güney Afrika’yı değil, Güney Afrika’nın Gandhi’yi dönüştürdüğü söylenebilir. Afrika, Gandhi’yi ırk sorununun girdabına çekmiş ve kendine özgü yeteneklerinin ortaya çıkabileceği ideal ortamı sağlamıştır.

 

Gandhi’nin Dini Arayışı

Mahatma Gandhi’nin dini arayışı çocukluğuna, annesine, Porbandar ve Rajkot’taki ev hayatının etkisine dayanıyordu ancak Güney Afrika’ya gelişinden sonra büyük bir ivme kazandı. Pretoria’daki Quaker arkadaşları onu Hristiyanlığa döndürmeyi başaramadılar, ancak dini çalışmalara olan iştahını hızlandırdılar. Gandhi, Leo Tolstoy’un Hristiyanlık üzerine yazılarından büyülendi, Kuran’ı tercüme etti, Hindu kutsal metinlerine ve felsefesine merak saldı. Karşılaştırmalı din incelemesi, bilginlerle konuşmaları ve teolojik eserleri kendi okuması onu,  tüm dinlerin doğru olduğu ve yine de her birinin kusurlu olduğu sonucuna vardırdı. 

Gandhi’nin manevi akıl hocası olan genç Jain filozofu Shrimad Rajchandra, onu doğduğu din olan Hinduizm’in “inceliği ve derinliği” konusunda ikna etti ve Gandhi’nin Londra’da ilk kez okuduğu Bhagavat Gita (kısaca Gita), onun “manevi sözlüğü” haline geldi ve muhtemelen hayatındaki en büyük etkiyi yaptı. Gita’daki iki Sanskritçe kelime onu özellikle büyüledi. Biri “aparigraha (sahip olmama)” idi; bu kelime, insanların ruhun yaşamını kısıtlayan maddi malları atmaları ve para – mülk bağlarından kurtulmaları gerektiği anlamına geliyordu. Diğer kelime ise, insanlara acı ya da zevk, zafer ya da yenilgi karşısında rahat durmalarını ve başarı ümidi ya da başarısızlık korkusu olmadan çalışmayı emreden “samabhava (eşitlik)” idi.

Bu iki kelime sadece mükemmellik tavsiyeleri değildi. 1893 yılında Gandhi’yi Güney Afrika’ya götüren hukuk davasında, karşıtları anlaşmazlıklarını mahkeme dışında çözmeye ikna etmişti. Gandhi’ye göre, bir avukatın gerçek işlevi “parçalanmış tarafları birleştirmek” gibi görünüyordu. Çok geçmeden müşterilerini hizmetlerini satın alanlar olarak değil, dostları olarak gördü; Kişilere sadece yasal konularda değil, bir bebeği sütten kesmek veya aile bütçesini dengelemenin en iyi yolu gibi konularda da danışmanlık yaptı. Bir çalışan, müşterilerin Pazar günleri bile gelmesini protesto ettiğinde Gandhi şöyle yanıtladı: “Zor durumdaki bir adam Pazar günü dinlenemez.”

Gandhi’nin yasal kazancı yılda 5.000 sterlinlik en yüksek rakama ulaştı, ancak para kazanmaya çok ilgi duymuyordu ve birikimleri genellikle kamu faaliyetlerinde battı. Durban’da ve daha sonra Johannesburg’da bir yer tuttu. Evi; genç meslektaşlar ve siyasi iş arkadaşları için sanal bir pansiyondu. Bu, eşi için bir tür çileydi; Geleneksel aile ve mülkiyet bağlarını kırarken, başka yaşamları bir topluluk yaşamına dönüştürme eğilimindeydi.

Gandhi, basitlik, el emeği ve kemer sıkma yaşamına karşı dayanılmaz bir çekim hissetti. 1904’te John Ruskin’in Kapitalizmin bir eleştirisi olan Unto This Last kitabını okuduktan sonra, Durban yakınlarındaki Phoenix’te kendisinin ve arkadaşlarının alnının teriyle yaşayabileceği bir çiftlik kurdu. Altı yıl sonra, Johannesburg yakınlarında Gandhi’nin koruyucu bakımı altında başka bir koloni büyüdü; Gandhi’nin hayranlığından dolayı yerleşim yerine Rus yazar olan Tolstoy’un adı verildi ve Tolstoy Çiftiği adını aldı. Bu iki yerleşim yeri, Hindistan’da, Ahmedabad yakınlarındaki Sabarmati’de ve Wardha yakınlarındaki Sevagram’da bulunan daha ünlü aşramların (dini inziva yerleri) öncüleriydi.

Güney Afrika, Gandhi’yi yalnızca siyasi eylem için yeni bir teknik geliştirmeye teşvik etmekle kalmamış, aynı zamanda onu çoğu insanı korkak yapan bağlardan kurtararak erkeklerin liderine dönüştürmüştür. İngiliz klasik bilim adamı Gilbert Murray, 1918’de Hibbert Journal’da Gandhi hakkında bir yazı yazdı:

“Şehvetli zevki, zenginliği, teselliyi, övgüyü veya terfiyi hiç umursamayan ama sadece doğru olduğuna inandığı şeyi yapmaya kararlı bir adama nasıl davrandıklarına çok dikkat etmelidirler. Tehlikeli ve rahatsız edici bir düşmandır, çünkü her zaman fethedebileceğiniz bedeni, ruhunu çok az satın almanızı sağlar.

 

Gandhi’nin Hindistan’a Dönüşü

Mahatma Gandhi, I.Dünya Savaşı’nın başlamasından hemen önce 1914 yazında, Güney Afrika’dan ayrılmaya karar verdi. Gandhi ve ailesi ilk olarak Londra’ya geçti ve burada birkaç ay kaldılar. Daha sonrasında, Aralık ayında İngiltere’den ayrılarak 1915 yılının Ocak ayının başlarında Bombay’a  (şimdiki adıyla Mumbai) vardılar. Gandhi ilk defa Hindistan’ın gerçekleri ile buraya geri döndüğünde karşılaştı. Hindistan’daki ilk 3 senesini Ahmedabad’da kurduğu aşramda inzivada, oruç tutarak, cinsellikten uzak durarak, kendini dini metinlere vererek geçirdi. Bu süreçten Mahatma (Yüce ruh) unvanını alarak çıktı.

 

Gandhi’nin Milliyetçi Lider Olarak Ortaya Çıkışı

Süreçlerden sonraki üç yıl boyunca Mahatma Gandhi, Hindistan siyasetinin çevresinde belirsiz bir şekilde asılı kaldı, herhangi bir siyasi olaya katılmayı reddetti ancak yine de İngiliz savaş çabalarını destekledi ve hatta İngiliz Hint Ordusu için asker topladı. Aynı zamanda, İngiliz yetkililerini herhangi bir aşırılık için eleştirmekten veya Bihar ve Gujarat’ta uzun süredir acı çeken köylülerin şikayetlerini üstlenmekten çekinmedi. Bununla birlikte, Şubat 1919’a gelindiğinde, İngilizler, yetkililere fitne şüphesiyle yargılanmadan hapse atma yetkisi veren Rowlatt Yasalarını zorlamada ısrar etmişti. Gandhi, kışkırtmaların sonucunda İngiliz raj’ından bir yabancılaşma duygusu ortaya çıkardı ve bir satyagraha mücadelesi ilan etti. Mücadelenin sonucu, 1919 baharında alt kıtayı sarsan sanal bir siyasi deprem oldu. Ardından gelen şiddetli saldırılar – özellikle de Amritsar Katliamı, İngiliz liderliğindeki askerler tarafından bir açık alanda toplanmış yaklaşık 400 Kızılderili’nin öldürülmesi oldu. Bu olay Gandhi’nin İngiltere’ye olan bağlılığını koparttı. Güney Afrika’da savaşta verdiği hizmetlerden dolayı verilen madalyaları iade etti.

1920 sonbaharına gelindiğinde, Gandhi siyasi sahnede baskın bir figür haline geldi ve daha önce Hindistan’da veya belki de başka herhangi bir ülkede hiçbir siyasi liderin ulaşamadığı bir etkiye sahip oldu.  Artık Gandhi bağımsız Hindistan hareketinin lideri olmuştu. 35 yaşındaki Hindistan Ulusal Kongresi’ni (Kongre Partisi) Hint milliyetçiliğinin etkili bir siyasi aracına dönüştürdü: Hintli yöneticileri İngiltere için hizmete son vermeye, öğrencileri devlet okullarına gitmemeye, askerlere görevlerini terk etmeye, İngiltere’ye vergi ödememeye, İngiliz ürünlerini kullanmamaya davet eder. Geleneksel Hint kıyafetlerine dönülmesi ile de dokuma alanında kullanılan çıkrık özgürlük hareketinin bir simgesi olur. Bu hareket ülkeyi hareketlendirdi, yasalara meydan okuyan ve neşeyle hapishaneye giren binlerce satyagrahinin tutuklanmasına yol açtı. 1922 yılının Şubat ayında bu hareketlilik zirveye ulaştı. Uzak bir köy olan Chauri Chaura’da olaylar şiddete döndü ve Gandhi, hareketi durdurmaya karar verdi. Bu olay, Gandhi’nin vicdan azabına yenik düştüğü için birçok takipçisini hayal kırıklığına uğrattı.  

Gandhi, 10 Mart 1922’de tutuklanarak 6 yıllık bir hapis cezasına çarptırıldı. Ancak 2 yıl sonra apandisit ameliyatı geçirdi ve Şubat 1924’te serbest bırakıldı. Çıktığında siyasi manzaranın değiştiğine tanık oldu. Kongre Partisi, biri partinin yasama organlarına girmesini destekleyen Chitta Ranjan Das ve Motilal Nehru’nun liderliğinde, diğeri ise Chakravarti Rajagopalachari ve Vallabhbhai Jhaverbhai Patel’in buna karşı çıktığı iki gruba ayrılmıştı. Hepsinden kötüsü de Gandhi’nin birleştirici liderliğinde zar zor bir araya gelmiş olan gruplar dağılmıştı. Gandhi muhakeme ve ikna yoluyla, savaşan toplulukları şüphe ve fanatizmden uzaklaştırmaya çalıştı. Sonunda, ciddi bir toplumsal huzursuzluk patlamasından sonra, 1924 sonbaharında açlık oruçları tutarak Müslüman ve Hindu halkını barıştırmaya çalıştı. 1924 yılının Aralık ayında tekrar Kongre Partisi’nin başkanlığına seçildi ancak çalkantılı iç politikalar ile başa çıkamadı ve 1 yıl sonra görevi bıraktı.  

 

Gandhi’nin Parti Liderliğine Dönüşü ve Tuz Yürüyüşü

1920’li yılların ortalarında Mahatma Gandhi’nin aktif siyasete ilgisi oldukça azaldı ve harcanmış bir güç olarak kabul edildi. Bununla birlikte, 1927 yılında İngiliz hükûmeti önde gelen bir İngiliz avukat ve politikacı olan Sir John Simon’ın başkanlığında tek bir Hintli içermeyen anayasa reform komisyonu atandı. Kongre ve diğer partiler komisyonu boykot edince siyasi tempo oldukça yükseldi. 

1928 yılının Aralık ayında Kalküta’daki kongre toplantısında Gandhi, ülke çapında tam bağımsızlık için, şiddet içermeyen kampanya kapsamında bir yıl içinde İngiliz hükûmetinden egemenlik statüsü talep eden önemli kararı ortaya koydu. Bu olaydan sonra Gandhi, kongre partisinin önde gelen sesi olarak geri döndü.

1930 yılının Mart ayında Hint topluluğunun en yoksul kesimini etkileyen, İngilizlerin tuza uyguladığı vergiye karşı bir protesto olan Tuz Yürüyüşünü (390 km) başlattı. Protestonun amacı, varış noktası olan Umman Denizi’nde sembolik miktarda tuz üreterek yasaya ve yönetime meydan okumaktı.

24 gün süren yürüyüşün ardından Umman Denizi’ne vardıklarında, deniz suyunu kaynatarak tuz elde ettiler. Gandhi’nin İngiliz raj’ına karşı şiddet içermeyen savaşındaki en muhteşem ve başarılı kampanyalardan biri, kendisi dahil 60.000 Hintli’nin hapsedilmesiyle sonuçlandı. Hareketin yarattığı büyük etkiden dolayı Time dergisi Gandhi’yi yılın adamı seçti.

Bir yıl sonra hapisten çıkan Gandhi, vali Lord Irwin ile görüştükten sonra bir ateşkesi (Gandhi- Irwin Paktı) kabul etti. Tuz direnişini sona erdirmek şartıyla hükümlülerin salınması ve sadece deniz kenarında yaşayanların tuz üretmesi yönünde el sıkışıldı. Anlaşmanın ardından Londra’ya gidip Hint kongresini temsilen bir konferansa katıldı ancak sonuç pek başarılı olmadı.

1931 yılının Aralık ayında Hindistan’a dönen Gandhi, partisini bir saldırıyla karşı karşıya buldu. Gandhi’nin tekrar bir protesto başlatmasından çekinen İngiltere’nin Hindistan valisi onu bir kez daha hapse attı. Hükûmet Gandhi’yi dış dünyadan izole etmeye, nüfuzunu da yok etmeye çalıştı. Ancak bu kolay bir iş değildi. 

Mahatma Gandhi, kısa sürede inisiyatifi geri aldı. 1932 yılında Dalit lider B. R. Ambedkar’ın liderliğinde yapılan kampanya sonucu hükûmet yeni anayasa ile paryalara ayrı olarak seçim hakkı verdi. Gandhi, bunu protesto etmek için Eylül 1932’de altı günlük bir oruca başladı. Oruç, ülkede duygusal bir karışıklığa sebep oldu ve alternatif bir seçim düzenlemesi, Hindu topluluğun liderleri ve Dalitler tarafından ortaklaşa ve hızlı bir şekilde tasarlandı, İngiliz hükûmeti tarafından da onaylandı. Bu da, Gandhi’nin Harijanlar veya “Tanrı’nın çocukları” olarak adlandırdığı paryaların haklarından mahrum bırakılmalarının kaldırılması için güçlü bir kampanyanın başlangıcı oldu. 8 Mayıs 1933 tarihinde Gandhi, Harijan hareketine destek olmak amacıyla 21 günlük bir kişisel arınma orucuna başladı.

1934 yılında Gandhi, Kongre Partisi’nden sadece bir lider olarak değil, aynı zamanda üyesi olarak da istifa etti. Partinin önde gelen üyelerinin, temel inanç olarak değil siyasi bir çare olarak şiddetsizliği benimsediğine inanmaya başlamıştı. Siyasi faaliyet yerine, ulusu “aşağıdan yukarıya” inşa etmeye yönelik, nüfusun yüzde 85’ini oluşturan Hindistan’ın kırsal kesimini eğitmeye odaklandı. Eğitimin amacı; dokunulmazlığa karşı mücadelesini sürdürmek, istihdam edilen köylülerin kazançlarını desteklemek için el eğirme, dokuma ve diğer sanayileri teşvik etmek ve insanların ihtiyaçlarına en uygun olan eğitim sistemini geliştirmek idi. Kararının üzerine Gandhi, sosyal ve ekonomik kalkınma programının merkezi haline gelen Sevagram (orta Hindistan’da bir köy) ‘da yaşamaya başladı.

Gandhi 1936 yılında, Nehru başkanlığında olan Kongre’nin tekrar başına geçti. Gandhi sadece bağımsızlık konusuna odaklanılmasını istese de Kongre’nin sosyalizmi amaç olarak seçmesine karşı çıkmadı. Gandhi, 1938 yılında başkanlığa seçilen Subhas Bose ile anlaşmazlıklar yaşadı. Anlaşmazlığın en temel noktası; Bose’nin şiddetsiz harekete ve demokrasiye olan inançsızlığıydı. Gandhi’nin getirdiği ilkeleri yok sayması nedeniyle Hindistan liderlerinin topluca istifasına sebep oldu ve Kongre’den ayrıldı.

 

Gandhi’nin Ölümü

İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle Hindistan’daki milliyetçi mücadele son kritik aşamasına girmiş bulundu. Gandhi faşizmden ve onun temsil ettiği her şeyden nefret ediyordu ama aynı zamanda savaştan da nefret ediyordu. Hindistan Ulusal Kongresi ise, pasifizme bağlı değildi ve Hindistan’ın özyönetimi güvence altına alınırsa, İngiliz savaş çabalarını desteklemeye hazırdı. Gandhi bir kez daha politik olarak aktif hale geldi. Müslümanlar ve Hindular arasında anlaşmazlığı alevlendiren muhafazakar ve komünal güçler, 1942 yazında Gandhi’yi, derhal Hindistan’da bir İngiliz çekilmesini talep etmeye zorladı. Bu olay “Hindistan’dan Çık Hareketi” olarak bilinir hale geldi.

1942 yılının ortalarında Mihver devletlerine (özellikle Japonya)’ya karşı savaş kritik bir aşamadaydı ve İngilizler kampanyaya sert tepki gösterdi. Tüm Kongre liderliğini hapse attılar ve partiyi ezmek için yola çıktılar. Sert bir şekilde bastırılan şiddetli hareketler vardı ve İngiltere ile Hindistan arasındaki uçurum hiç olmadığı kadar genişledi. Gandhi iki yıl Pune’deki Ağa Han Sarayına kapatıldı. Gandhi buradayken, bazı üst düzey parti liderleri (Nehru dahil) vefat etti ve yine Gandhi hala içerdeyken, eşi Kasturba, 1944 yılının başlarında vefat etti. Bu sürecin üstünden geçen altı hafta sonra Gandhi, ağır bir sıtma krizi geçirdi. Sağlığının kötüye gitmesi ve ameliyat gereksinimi sebebiyle 6 Mayıs 1944’te salındı. Hindistan’ı Terk Et Hareketi tam olarak hedefine ulaşamasa da eylemin bastırılması 1943’ün sonlarında Hindistan’a bir düzen getirdi. Savaşın bitiminde Britanyalılar yönetimin Hintlilere verileceğine dair açıklamalar yaptı. Bu sebeple Gandhi mücadeleyi durdurdu ve 100.000 civarında siyasi tutuklu salındı.

Hint özgürlüğünün Hint birliği olmadan gerçekleşmesi Gandhi’nin hayatındaki en büyük hayal kırıklıklarından biri oldu. Müslüman ayrılıkçılığı, Gandhi ve meslektaşları hapisteyken büyük bir ivme kazanmıştı ve 1946-1947’de, anayasal düzenlemeler müzakere edilirken, Hindular ve Müslümanlar arasındaki toplumsal ayaklanmaların patlak vermesi, Gandhi’nin akıl yürütme çağrılarının mutsuz bir şekilde ortaya çıktığı bir iklim yarattı. Tavsiyesinin aksine alt kıtanın bölünmesi kabul edildiğinde, kendisini toplumsal çatışmanın yaralarını iyileştirme görevine adadı; Bengal ve Bihar’daki isyanların parçaladığı bölgeleri gezdi, bağnazları azarladı, kurbanları ve mültecileri teselli etmeye çalıştı. Tabii ki şüphe ve nefretle dolu o dönemde bu zor bir işti. Gandhi, her iki toplumun partizanları tarafından suçlandı. İknaları başarısız olduğunda ve halk arasındaki çatışmaların sona ermesi için ölüm orucuna başladı.

Tuttuğu oruç sayesinde en az iki muhteşem zafer kazandı. Biri; Eylül 1947’de Kalküta’daki isyanın bitişi ve bir diğeri de; Ocak 1948’de Delhi şehrini toplu bir ateşkese dönüştürmesi oldu. Bu güzel gelişmelerin yanı sıra kötü olaylar da baş gösteriyordu. Gandhi’nin şiddet istememe konusundaki ısrarına isyan eden Hindular, “Gandhi ölsün” sloganları atıyordu.

Son orucuna 13 Ocak’ta başlayan Gandhi, 1 hafta sonra Hindu fanatikleri tarafından suikast girişimiyle karşı karşıya kaldı. Bu Gandhi’ye yapılan ilk suikast girişimi olmamakla birlikte tekrar eden suikast girişimlerine rağmen Gandhi, güvenlik önlemi almayı reddetmişti. Bu kararını şu sözleriyle dile getirmiştir: “Eğer delirmiş bir adamın mermisi ile ölürsem, gülümseyerek gideceğim. Tanrı kalbimde ve dudaklarımda olacaktır. Ve eğer bu olursa, tek damla yaş dökmeyin”

Bütün olumsuzluklara rağmen hayatta kalmayı başaran Mahatma Gandhi, 30 Ocak 1948 tarihinde Yeni Delhi’de laiklik karşıtı, genç bir Hindu fanatiği olan Nathuram Godse tarafından vurularak öldürüldü. Amacı Gandhi’yi öldürerek etkisini bitirmek olan kişi aslında mükemmel bir sonu yaratmış oldu. Çünkü, Gandhi kendini feda etmeyi bir ilke edinmişti.

Hindistan’ın önemli lideri Mahatma Gandhi’nin doğum günü olan 2 Ekim tarihi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından “Dünya Şiddete Hayır” günü olarak ilan edilmiştir.

‘Sanki yarın ölecekmiş gibi yaşa. Sanki sonsuza dek yaşayacakmış gibi öğren.’        – Mahatma Gandhi

 

Gandhi’nin Mesleki Tecrübeleri

MESLEKYERTARİH
Avukat Mumbai, Hindistan  1891 – 1893
Proje Görevlisi Natal, Güney Afrika  1893 – 1894
Kongre Kurucusu Natal, Güney Afrika  1894
Avukat Natal, Güney Afrika  1894 – 1914
Hukuk Bürosu Sahibi Mumbai, Hindistan  1901 – 1902
Hukuk Bürosu Sahibi Jonannesburg, Güney Afrika  1903 – 1914
Gazete Sahibi ve Editör Indian Opinion (Hint Görüşü) Gazetesi  1904
Aktivist Hindistan  1918 – ?
Politikacı Yürütme Yetkilisi, Hindistan Ulusal Kongresi, Hindistan  01.12.1921 – 1948
Köy Endüstrisi Kurumu Kurucusu Hindistan Köy Endüstrisi Kurumu, Hindistan  1934

 

Gandhi’nin Hayat Prensipleri / Yedi Günah

“Bizi yok edecekler şunlardır: İlkesiz siyaset; vicdanı sollayan eğlence; çalışmadan zenginlik; bilgili ama karaktersiz insanlar; ahlaktan yoksun bir iş dünyası; insan sevgisini alt plana itmiş bilim; özveriden yoksun bir din anlayışı.”

Mahatma Gandhi’nin uzak durulması gerektiğini savunduğu yedi günah:

1- Zahmetsiz Servet

Mahatma Gandhi, babası ile aynı bilinçte yetişmiştir. Alın teriyle para kazanmaya dikkat etmiş ve avukatlık kariyerinin daha ilk yıllarında dönen rüşvet olaylarını görerek emeksiz kazancın hiçbir şey ifade etmediğini düşünmüştür.

2- Bilinçsiz Haz

Mahatma Gandhi sade bir hayat biçimini benimsemiş ve çocuklarını da bu doğrultuda yetiştirmiştir. Gandhi, kendini topluma adamanın öncelikle kendi yaşamını düzene sokmaktan geçtiğine inanmıştır.

3- Niteliksiz Bilgi

Gandhi’ye göre bir kişi, bilgisini edep ve ahlak ile harmanlayıp geliştirirse insanlara fayda sağlayabilir. Ona göre, bilim, eğitim, öğretim ve terbiye birbirinden ayrılmamalıdır.

4- Ahlaksız Ticaret

Ticaretin de ahlaklı olanı makbuldür diye düşünen Gandhi, ticaretin arkadaşlık ilişkileri gibi dürüstlük, saygı ve güven temelinde oluşması gerektiğinin altını çizmekteydi.

5- İnsaniyetsiz Bilim

Gandhi’ye göre bilim, insanların insanlıklarının ve vicdanının olduğu sürece var olacaktır. Ona göre bilimin varlık sebebi, insanların huzuru ve refahıdır.

6- Özverisiz İnanç

Bir inanca sahip olmak ile o inancı yaşamak arasında fark olduğunun ayırımına varan Gandhi, İngiltere’de kaldığı zamanda Bhagavat Gita, Kitab-ı Mukaddes, Tevrat’ı okuyarak Hinduizm’i yeniden anlamaya çalışmıştır. Özellikle Gita’dan çok etkilenmiş ve dertlerine çare bulmak için sürekli başvurduğu bir kitap haline gelmiştir. İnsanın ruhen terbiyesinin ahimsa (Hint şiddetsizlik ilkesi) ile olacağını düşünen Gandhi için de ahimsa, Sessiz Direnişinin bir giriş bileti olmuştur. Sonuç olarak ona göre, özverisiz yapılan ibadet eksik inancın bir ürünüdür.

7- İlkesiz Siyaset

Mahatma Gandhi’ye göre, halkını ve vatanını doğru tanıyan bir siyasetçi en iyi siyasetçi sayılmaktadır. İdarecilerin ilkelerinin vatana, halka ve dünyaya hayırlı olmak amacıyla şekillenmesi gerektiğini düşünmekteydi.

 

Mahatma Gandhi’nin İlkeleri

Doğruluk
Pasif Direniş
Et Yemezlik
Brahmaçarya
Sadelik
İnanç

 

Doğruluk: Mahatma Gandhi’nin ilk ilkesini, her şeyin başı saydığı doğruluk almaktadır. Ömrünü hakikatı bulmaya adayan Gandhi, kendi yaşamından ve hatalarından deneyler yaparak ulaşmaya çalıştı. Gandhi felsefesini ilk olarak “Tanrı Doğruluktur” diyerek özetlemiş ancak daha sonra bu ifadesini “Doğruluk Tanrı’dır” olarak düzeltmiştir. Sonuç olarak Gandhi’nin felsefesinde doğruluk (satya) “Tanrı”dır.

Pasif Direniş: Mahatma Gandhi için mücadele pasif direniş ile aynı noktadadır. İnsanca yaşamak ve hayatta kalmak için mücadele yolunda tercihini hep pasif direnişten yana kullanan Gandhi, bu düşünceyi siyaset boyutunda ilk olarak uygulayan lider konumundadır.

“Uğrunda ölmeyi göze alacağım birçok dava var ama uğrunda öldüreceğim hiçbir dava yoktur.”

– Mahatma Gandhi

Et Yemezlik: Annesinin koyu bir Hindu olması sebebiyle bu prensibi oldukça benimsemiş ve Hindistan dışında bulunduğu gezilerde bile bu ilkeyi uygulamıştır. Ona göre et yemezlik (vejetaryen beslenme), hem insan vücuduna faydalı hem de ekonomik bir seçenekti.  

Brahmaçarya: 36 yaşından itibaren cinsellikten uzak durma konusunda kendine söz verdiği bilinen Gandhi, Brahmaçaryayı Tanrı’ya yakınlaşma ve kendini kanıtlama yolunda ana temel olarak görmüştür.  Ayrıca Gandhi için Brahmaçarya,  “Duyguların düşünce, söz ve eylemde kontrolü” anlamına gelmekteydi.

Sadelik: Sadeliğin onu Brahmaçarya’ya ulaştıracağını düşünen Gandhi, hayatı boyunca sadelik ilkesini benimsemiştir. Bu sadelik kıyafetlerine kadar yansımıştır. Batı tarzı yaşam ona göre, savurganlık anlamına gelmekteydi. Aynı zamanda Gandhi, topluma hizmet eden bir kişinin sade bir hayatı benimsemesi gerektiğine inanmaktaydı.

İnanç: Gandhi bir Hindu olarak dünyaya gelmiş ve yaşamını ona göre yaşamıştır. Hayatı boyunca tüm dinler hakkında araştırmalar yapmış, kitaplardan öğrenmiştir. Tüm dinlerin eşit olduğuna inanmış ve hepsine saygı duymuştur. 

Gandhi’ye bir Hindu olup olmadığı sorulduğunda cevabı şöyle olmuştur:

“Evet öyleyim. Aynı zamanda Hristiyan, Müslüman, Budist ve Yahudiyim.”

 

Gandhi’nin Tarihteki Yeri

İngilizlerin Mahatma Gandhi’ye karşı olan tutumu hayranlık, şaşkınlık, şüphe karışımlarından oluşmaktaydı. Hristiyan misyonerlerin ve radikal sosyalistlerin küçük bir bölümü dışında İngilizler onu, en iyi ihtimalle ütopik bir vizyoner, en kötü ihtimalle ise İngiliz ırkı için kurnaz bir iki yüzlü olarak görme eğilimindeydiler. Gandhi, bu iyi ya da kötü ön yargıların hepsinin bilincindeydi ve ön yargıları yıkmak satyagraha stratejisinin bir parçasıydı.

1920-1922, 1930-1934 ve 1940-1942’deki üç büyük seferi, düşmanlarının ahlaki savunmalarını zayıflatacak ve onun sorgulama süreci için iyi zamanlardı. Savaş sonrası dünya, 1947’de egemenlik statüsünün verilmesine yol açtı. Hindistan’daki İngiliz tahttan çekilmesi, Asya ve Afrika kıtalarında İngiliz İmparatorluğu’nun temizlenmesinde ilk adımdı. Bu durumdan sonra, Gandhi’nin bir isyancı ve düşman olarak imajı sert bir şekilde öldü ancak Gandhi’nin doğumunun yüzüncü yılı olan 1969 yılında George Washington, İngiltere’nin anısına yaptığı gibi, Gandhi’nin anısına bir heykel dikti.

Gandhi’nin kendi ülkesinde ve hatta kendi partisinde eleştirmenleri mevcuttu. Liberal liderler çok hızlı hareket ettiği için onu protesto ettiler; genç radikaller ise onun yeterince hızlı davranmadığından şikayet ettiler. Sol kanat politikacılar, İngilizleri tahliye etme veya prensler ve toprak ağaları gibi kazanılmış Hint menfaatlerini tasfiye etme konusunda ciddi olmadığını iddia ettiler; Dalitlerin liderleri ise onun bir sosyal reformcu olarak iyi niyetinden şüphe ettiler; ve Müslüman liderler onu kendi cemaatine karşı taraf tutmakla suçladılar.

  1. yüzyılın ikinci yarısında yapılan araştırmalar, Gandhi’nin büyük bir arabulucu ve uzlaştırıcı olarak rol üstlendiğini açıkça ortaya koydu.  Bu yöndeki yetenekleri, daha yaşlı ılımlı politikacılar ile genç radikaller, siyasi teröristler ve parlamenterler, kentsel aydınlar ve kırsal kitleler, gelenekçiler ve modernistler, kast Hinduları ve Dalitler ve mezhep içi olan çatışmalara uygulandı.

Mahatma Gandhi’nin siyasi bir lider olarak rolü halkın hayalinde çok daha büyük görünmesi kaçınılmaz bir durumdu ancak Gandhi’nin hayatının temel kaynağı siyasette değil dinde yatıyordu. Ancak onun için din, dogma, ritüel, formalizm veya mezhepçilik anlamına gelmiyordu. Otobiyografisinde şu cümeleye yer verdi:  “Bu otuz yıldır ulaşmak için çabaladığım ve özlem duyduğum şey, Tanrı’yı ​​yüz yüze görmektir”. En derin çabaları ruhsaldı ancak bu tür özlemleri olan birçok Hintli gibi, mutlak üzerine meditasyon yapmak için bir mağaraya çekilmedi; mağarasını, bir zamanlar söylediği üzere, içinde taşıdı. Onun için hakikat, kendi kendine kalıp keşfedilebilecek bir şey değildi, sosyal ya da politik hayatın zorlu şartlarında desteklenmesi gerekiyordu.

Gandhi, birbirinden çok farklı özelliklere sahip, yaşlı, genç, erkek ve kadınların sadakatini ve sevgisini kazandı. Her dinden Avrupalı, hemen hemen her siyasi çizgiden Kızılderili onu destekliyordu. Bununla birlikte, siyasi meslektaşlarından sadece bir kısmı onunla sonuna kadar giderek şiddetsizliği bir inanç olarak kabul etti.

Gandhi’nin cinsel yaşam hakkındaki düşünceleri, şimdiler de tuhaf ve bilim dışı gelebilir. 13 yaşında ailesinin isteğiyle yapmış olduğu evliliği, onu cinsel hayata karşı tutumunu karmaşıklaştırdığı ve onu suçluluk duygusu ile doldurmuş gibi görünmektedir. Brahmaçarya ilkesi Gandhi için yemek, uyku, düşünce, dua ve kendini tamamen adadığı davalara hizmet etmek üzere tasarlanmış günlük aktivitelerin geniş bir parçasıydı.

Bilim adamları, Gandhi’nin tarihteki yerini yargılamaya devam ettiler. 20. yüzyılın üç büyük devriminin başlatıcısı olmasa da oluşumunu hızlandırmıştı; Sömürgecilik, ırkçılık ve şiddete harşı hareketler. Başbakan Jawaharlal Nehru’nun içeride adil ve eşitlikçi bir düzeni teşvik etme ve yurtdışındaki askeri bloklarla ittifak etmeme hedefi kuşkusuz Gandhi’ye çok şey borçluydu, ancak ne o ne de Hindistan milliyetçi hareketindeki meslektaşları siyaset ve ekonomide Gandhi modellerini tamamen kabul etmedi.

Mahatma Gandhi’nin ölümünden bu yana geçen zamanda, sayısız gösteri ve hareketin organizatörleri tarafından adı anıldı. Bununla birlikte, Hindistan’daki toprak reformcusu Vinoba Bhave’nin ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki sivil haklar lideri Martin Luther King’ınki gibi birkaç istisna dışında, bu anmaların amacı Gandhi’nin fikirlerinin bir gülünçlüğüydü. .

Tüm bu gülünçlüklerle anılmasının yanı sıra Gandhi muhtemelen hiçbir zaman dünyaca tanımış kişilerden mahrum kalmadı. Amerikalı psikanalist olan Erik H. Erikson, Gandhi hakkındaki çalışmasında “Gandhi’nin gerçeği ile modern psikolojinin iç görüleri arasında bir yakınlık” sezmektedir. Gandhi’nin en büyük hayranlarından biri de şüphesiz Albert Einstein idi.  Gandhi’nin şiddetsizliğinde atomun bölünmesiyle ortaya çıkan muazzam şiddete olası bir panzehir görmüştür. İsveçli ekonomist Gunnar Myrdal, azgelişmiş dünyanın sosyoekonomik sorunlarına ilişkin araştırmasından sonra, Gandhi’yi “hemen hemen her alanda aydınlanmış bir liberal” olarak nitelendirdi. Azgelişmiş dünyada derinleşen kriz, varlıklı toplumlardaki sosyal huzursuzluk, dizginlenemeyen teknolojinin gölgesi ve nükleer terörün güvencesiz barışı döneminde, Gandhi’nin fikir ve tekniklerinin giderek daha alakalı hale gelmesi muhtemel görünmektedir.

 

Gelecek nesiller, etten kemikten böyle birinin bu dünya üzerinde yürüdüğüne inanamayacak.

– Albert Einstein

 

Gandhi’nin Eserleri

Gandhi son derece üretken ve çeşitli alanlarda eser veren biriydi. İşte o eserleri:

ESERESER HAKKINDA
Doğrulukla Olan Deneyimlerimin Öyküsü Otobiyografi 
Satyagraha in South Africa (Güney Afrika’da Satyagraha) Güney Afrika ile ilgili anılarını anlattığı kitap
Hind Swaraj or Indian Home Rule Gandhi’nin içinde modern uygarlık, makineleşme, Swaraj gibi konular hakkındaki görüşlerini ifade ettiği, 1909’da yazdığı kitap. 1910 yılında Hindistan’daki İngiliz hükûmeti tarafından kışkırtıcı göründüğü için yasaklanmıştır.
Unto This Last Eserin aslı John Ruskin’e aittir. Denemenin Gucarati dilindeki yorumunu ise  Gandhi yazmıştır.
Freedom’s Battle Türkçe: Özgürlük Savaşı
Bütün İnsanlar Kardeştir Gandhi’nin düşünceleri ve inançlarından oluşan bir seçki.
Young India Gazete çıkarmıştır.

 

Not: Gandhi’nin eserleri 1960 yılında, The Collected Works of Mahatma Gandhi (Mahatma Gandi’nin Tüm Eserleri) adıyla Hindistan hükûmeti tarafından yayımlandı.

 

Gandhi Hakkında Yazılan Kitaplar

Birçok biyografi yazarı Mahatma Gandi’nin yaşamını kaleme almıştır ancak bunların arasından öne çıkan bazı eserler mevcut. İşte o eserler;

  • Mahatma: Life of Mohandas Karamchand Gandhi – Dinanath Gopal Tendulkar
  • Mahatma Gandhi – Sushila Nayyar
  • Mahatma Gandhi  – Pyarelalve
  • Gandhi: Behind the Mask of Divinity (Gandi:Kutsallık Maskesinin Ardında) – G. B. Singh

 

Gandhi’nin İnsanlığı Etkileyen Bazı Sözleri

 

Şiddet göstermeme, inancımın birinci maddesidir. Aynı zamanda o, benim itikatımın da son maddesidir.

 

Düşünceye gem vurmak, zihne gem vurmak gibidir. Bu ise rüzgarı zapt etmekten de zordur.

 

Siz kendi elinizle teslim etmedikçe, kimse kendinize olan saygınızı elinizden alamaz.

 

Her sabah kalktığım zaman kendi kendime şöyle söz veririm: Dünya üzerinde vicdanımdan başka kimseden korkmayacağım. Kimsenin haksızlığına boyun eğmeyeceğim. Adaletsizliği adaletle yıkacağım ve mukavemet etmekte ısrar ederse onu, bütün mevcudiyetimle karşılayacağım.

 

Dünyada görmek istediğiniz değişikliğin kendisi siz olun.

 

Barışa giden yol yoktur, barışın kendisi bir yoldur!

 

Sevginin olduğu yerde hayat vardır.

 

Zayıf insanlar affedemezler. Affetmek güçlülere has bir özelliktir.
Yanlışı savunup kalabalıkları arkama katmaktansa, doğrumu savunup yalnız kalmayı tercih ederim.

 

Yemin ederim ki dünyanın bütün toprakları tek bir insanın kanını akıtmaya değmez…

 

Kimseye kirli ayaklarıyla, beynimde gezme fırsatı vermem.

 

Önce önemsemezler, sonra gülerler, sonra kıskanırlar, en sonunda ise yenilirler.

 

Hakikat, bir taş kadar sert bir gonca kadar da yumuşaktır.

 

Bir insan yaptıklarının toplamıdır.

 

İnsan yaşamının bir alanında haksızlık yaparken diğer bir alanında haklı olamaz; yaşam bölünmez bir bütündür..

 

Dünya herkesin ihtiyacına yetecek kadarını sağlar, fakat herkesin hırsına yetecek kadarını değil.
Peygamberin hayatını anlatan kitabın ikinci cildini bitirdiğimde, bu muazzam hayata dair daha fazla okunacak bir şeyin olmayışına üzüldüm…
Uğruna ölebileceğim bir çok davam var, fakat uğruna öldürebileceğim hiç bir davam yok.

 

 

Gandhi tarafından sürekli yapılan dua;

Tanrım!

Güçlülerin yüzüne gerçeği söylemek için ve zayıfların alkışını ve sevgisini kazanmak için ve yalan söylememek için bana yardım et.

Eğer bana para verirsen mutluluğumu alma ve eğer bana güçler verirsen muhakeme yeteneğimi çıkarma.

Eğer başarı verirsen alçak gönüllüğü çıkarma.

Eğer bana alçak gönüllüğü verirsen saygınlığımı çıkarma.

Görünenin diğer yüzünü tanımama yardım et.

Benim düşüncelerime katılmıyor diye bana karşı olanları hainlikle suçlayarak, onların karşısında suçlu duruma düşmeme izin verme.

Kendimi sever gibi diğerlerini de sevmeyi ve diğerlerini yargılıyormuş gibi kendimi de yargılamayı öğret bana.

Başarılı olduğum zaman sarhoşluğuma izin verme. Ne de başarısız olursam olayım, umutsuzluğa düşmeme izin verme.

Daha ziyade, başarısızlığın başarının öncesindeki bir deneme olduğunu hatırlamamı sağla.

Hoşgörünün, güçlerin en büyüğü olduğunu ve intikam arzusunun zayıflığın ilk görünüşü olduğunu öğret bana.

Eğer paradan yoksun bırakırsan, bana umudu bırak. Ve eğer beni başarıdan yoksun bırakırsan, başarısızlığı yenebilmek için irade gücünü bırak bana.

Eğer beni sağlık bağışından yoksun bırakırsan, inancın lütfunu bana bırak.

Eğer insanlara zarar verirsem, özür dileme gücünü ver bana.

Ve eğer insanlar bana zarar verirse, affetme ve merhamet gücünü ver bana.

Tanrım! Eğer ben seni unutursam, Sen beni unutma.

https://lemonacademy.co.uk/wp-content/uploads/2019/03/home_inner_03.png
Geleceğinizi Birlikte Şekillendirelim.

Londra Ofis Adresi

Hales Prior, Kings Cross, Londra, Birleşik Krallık

Ankara Ofis Adresi

Remzi Oğuz Arık Mah. Tunus Cad 49/6 Çankaya, Ankara

İstanbul Ofis Adresi

Büyükdere Caddesi No:199, Levent 199, C2 Ofis, İstanbul, 34330 İstanbul

İzmir Ofis Adresi

Çok Yakında!

Bursa Ofis Adresi

Çok Yakında!
0312 963 30 08
Pazartesi – Cuma 09:30-18:30
bt_bb_section_bottom_section_coverage_image
bt_bb_section_top_section_coverage_image